Yazarlık Dersleri

YAZARLIK DERSLERİ – 2

2. Ders

Merhaba, on beş gün sonra yine bir aradayız.. Sizinle yeniden bir arada olduğum için sevinçliyim.. Forumda sizleri göremedim pek.. Belki bundan sonra.. Herkes rahat olacağı konumu aldı mı? Evet.. Çaylarımız ve kahvelerimiz de hazır.. Başlayalım..

Geçen ders “hazırlık” ve “tema”dan söz etmiştim. Soru gelmediğine göre, anladığınızı düşünüyorum.. Bugün “hedef kitle” ve “konu” üzerinde duracağız… Bir arkadaşımızın sorusu üzerine forumda “hedef kitle” hakkında konuşuldu.. Toparlayarak söylemeye çalışayım. Hedef Kitle, bizim ulaşmayı, fikirlerimizi paylaşmayı, varsa yeni bilgilerimizi aktarmayı düşündüğümüz kitledir.. “Ben canımın istediğini, istediğim şekilde yazar, istediğim yerde yayınlarım, isteyen okur, istemeyen okumaz” diyemezsiniz.. İster mağara duvarına ilkel resimler yaparak, isterse en gelişmiş bilgisayarda en hızlı ulaşımı sağlayacak şekilde yazalım, duyurumuzu, duygularımızı ulaştırmayı düşündüğümüz “birileri” kesinlikle vardır. Hayatında ilk kez klasik müzik konseri dinleyen Bayburtlu “Bayburt, Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” demiş.. Bizim yazacaklarımız da farklı değil… Hepimiz anlaşılmak isteriz… Onaylanmak anlamında almayınız bunu… Gelecek olan karşı tepkiler bile anlaşıldığımızı gösterir.. Kısacası yazdığımız, ne ve kim için yazdığımız, çok önemlidir.. “Kendimiz” için dersek, yineliyorum, yazdığınızı çekmeceniz de tutmak zorundasınız..

Hedef Kitle; yaş, eğitim, cinsiyet, ekonomik durum, toplumsal ilişkiler, din, devlet anlayışı, dil ve bunlar gibi kavramları bünyesinde toplayan kitledir.. Yazarken bunları düşünmek zorundasınız… Yalnızca bulgur aşıyla beslenen bir kitleye “portakallı ördek ve Dom Perignon” dan söz eden bir yazı hazırlamayı düşünün. Veya Ursula L. Guin’in bir köy odasında, okuma günleri için seçildiğini…Bize vereceği haz duygusu ile onlarda yaratacağı can sıkıntısını.. Uzağa gitmeye de gerek yok. Dergideki ve forumdaki bütün yazıları ben okuyamıyorum.. Az çok konuları bilen biri olmama karşın, sizlerin dilini kavrayıp, demek istediklerinizi anlayamadığım için.. Ama, KD’yi okuyanların sayısı 30.000’i geçmiş… 20.000 kişi benim okumadıklarımı okuyorsa hedef kitle yakalanmış demektir.. Ayrıca siz aradığınız kitlenin burada olduğuna inandığınız için yazılarınız da burada..

Hedef Kitle için söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.. Sorularınız “Forum”a ….
Şimdi “konu”ya geçebiliriz.. Edebi Bilgiler vermeyeceğim.. Herhangi bir kitapta bunları bulabilirsiniz.. Konu nedir, öykü nedir, kurgu nedir, karakter nedir?.. Sözcük anlamları ile zaten bildiğiniz şeyler.. Ben sizdeki “malzeme” ile bunlar arasında birlik kurabilmeyi göstermeye çalışacağım.. “51”, “konken” ya da “okey” oynamak gibi… Gülmeyin, elinizde iyi kâğıt-taş olsa da bir araya getirme, yerlerini değiştirip yeni bir sıralama yapmayı bilmiyorsanız, bir bakışta elinizdekileri değerlendiremiyorsanız yapamazsınız. Öncelikle “5N” kuralını bilmeniz gerekiyor: “Ne, neden, nasıl, neye ve nerede” sözcükleridir bunlar.. İkincisi Klasik öykü-roman geleneği ile başlamanız gerekiyor. (Picasso da önce klasik çalışıp, sonra kırık çizgilere geçmiştir..) Üçüncüsü “evrensellik, inanılırlık, tipiklik, zaman-mekân-eylemde birlik” Aristo Kuralları diye bilinen bu kurallar geçerliliğini hâlâ korumaktadır.. İstediğiniz türde yazınız yine de bunlardan bir kaçını veya hepsini kullandığınızı göreceksiniz.. İster öykü, ister roman, isterseniz oyun.. Türünüz ne olursa olsun..

E.M. Forster’in bilinen bir “konu” örneği vardır.. “Kral öldü, arkasından karısı da öldü” Basit bir konu değil mi? Şimdi bakalım:
-Kral, Kadeş savaşında, boynuna giren bir okla öldü..
-Kral, balık yerken boğazına kılçık kaçtığı için öldü.
-Kral, uzay aracında iken, bilgisayarın yanlış bilgi vermesiyle tutuşan araç içinde yanarak öldü.
-Kral kalp krizinden öldü..
-Kral metresiyle sevişirken, kadının kocası odaya girdi, kralı bıçakladı ve kral anında öldü. vs..

Kraliçe’ye bakalım mı?
-Kraliçe, kocasını kaybetmenin acısına dayanamayıp üzüntüden öldü…
-Kral gömülürken, kraliçenin ayağı kaydı, açık mezara düştü, başını kocasının tabutuna vurdu, beyin kanamasından öldü…
-Kraliçe yaşanan rezalete dayanamadı ve arsenik içerek yaşamına son verdi..
-Kraliçe ihaneti öğrenince kendine bir sevgili buldu, onunla buluşmaya giderken trafik kazası geçirip öldü..
-Kraliçe acısını gidermek ve dua etmek için Afrodit tapınağına gitti, merdivenler yeni yıkanmıştı…………..

Bu basit öykülemede kuralların nasıl yer aldığını görebiliyoruz değil mi? “Neden, nerede, nasıl” sorularına yanıt alıyoruz.. Ne zaman alıyoruz bunu? Öyküleme yaptığımız zaman.. Bizim yapmamız gereken de bu işte… Birikimlerimizden yola çıkarak bu malzemeyi değerlendirmek..

Daha somut bir örnekle devam edelim.. Arkadaşım Taner Dora’nın öyküsünden söz etmek istiyorum. Yayımlanmış bir öykü değil ve kullanmak için kendisinden izin aldım. Öykünün tamamını okumayacağım, korkmayın..

” Buradan sonraki etap Bozcaada idi. Fazla bir yol değildi ayrıca adam çok severdi gece seyrini ama otomatik pilota bağlayınca hep aynı ritimde çalışan motor sesi bir ninni gibi gelmeye başlıyor ve uyku getiriyordu. Tek sakıncası bu oluyordu gece seyrinin.
Adam bunu bildiği için radarı yüksek sesli uyarıcıya daha doğrusu alarma getirmiş ve öyle oturmakta idi. Mehtapsız bir gece olduğu için yıldızların dansı inanılmaz güzeldi. Bütün yıldızları, saman yolu, büyük ayı, küçük ayı kutup yıldızı, hepsi hepsi, sanki uzanırsa yakalayacağı kadar yakınmış gibi geliyordu. Gecenin karanlığı ve kendisinin uykulu uyanık durumda olması , yıllar önce bu boğazda yaşanan bir faciayı çağrıştırdı. Her halde Dumlupınar da böyle bir gecede çarpışmıştı Noboland ile diye düşündü……”

” Birden gecenin sessizliğini yırtan bir siren sesiyle yerinden fırladı, kahvesini döküyordu az kalsın..Eskilere dalınca fark etmemişti uzaktan geçmekte olan gemiyi ve radar,1 mile girince sirenle uyarmıştı. Gemi, elli metreden büyük bir gemi idi, bu karanlıkta başka bir şey anlaşılmazdı zaten. Hızını kontrol etti geminin, bayağı hızlı bir gemiydi ve o yaklaşamadan geçip gidecekti.. Yani “çarpışma rotası”nda değildi. Bir süre daha baktı geminin görünen yeşil ışığına ve tekrar eskilere döndü.”

Öykünün çözümlemesini veya eleştirisini yapmayacağım. Konudan yaralanarak öykülemeyi anlatmak istiyorum.. Kısaca, tekne sahibi bir adam, Çanakkale açıklarından gece yarısı teknesiyle yol alırken, geçmişinden sahneler anımsar ve bunu bize anlatır. Zamanda yolculuk vardır burada.. Bir oğlan çocuğunun duyguları, gelişmesi, yaşamından kalan izler, bir deniz kazası, bu kazanın yüreğinde açtığı yara, bir arkadaşı yitirmenin acısı içtenlikle aktarılır bize.. Terimi sevmiyorum ama biz oyun yazarlarının deyimiyle “dişi” bir öykü bu… Yaşanmış ya da yaşanmamış olsun.. 1953 yılında Noboland adlı denizaltıyla çarpışarak batan Dumlupınar’ın kaybı Türkiye’yi yasa boğan bir deniz kazasıydı.Yazarımız buradan yola çıkıp yazmış olabilir. Yani bir “malzeme”yi kullanmış olabilir.. Biz de öyle yapıp aynı malzemeyi kullanalım…

-Siren sesi çarpışmayı önleyemez.. Büyük geminin denizde yarattığı girdapta küçük tekne dönerek kaybolur ve adamımız kendini Dumlupınar’ın güvertesinde bulur.. ve öyküleme devam eder.
-Çarpışma olmaz, yine bir girdap oluşur, adamımız suya düşer, denizin derinliklerinde bir kolye bulur. Leandros’un sihirli kolyesidir… Hero’yla birlikte olmak için Çanakkale Boğazı’nı yüzerek geçen kahramanın kolyesi.. Öykülemeye devam edersiniz..
-Çarpışma olmaz, tehlike geçer, adamımız çocukluğuna döner.. Dumlupınar’da teğmen olan bir tanıdığı vardır… Öyküyü teğmen üzerinden kurarsınız.. Teğmenin aşkını, özlemlerini anlatırsınız. Genç çiftle arkadaş olan kahramanımız, onların öyküsünü anlatır bize… Kaza sonrası teğmenin aşık olduğu kız belki hamiledir.. Radyo başında perişan Dumlupınar’la ilgili haberleri izlemekte, tek teselli arkadaşı bizim çocuk-adamımızdır.. Öykü buradan sürer gider.. Türk filmi gibi..
-Çarpışma olmaz ama öyle bir oluşum çıkar ki şaşar kalırız. Teknemiz Bermuda Şeytan Üçgeni gibi bir üçgene girmiştir. Manyetik bir fırlatılmayla adamımız kendini 3000 yılında buluvermiştir..Öyküleme bunun üzerinden devam eder…

Sizlerin daha çarpıcı, daha fantastik öyküleme yapacağınıza yürekten inanıyorum. Benden bu kadar.. Çünkü ben fantezi öykü yazamam…

Bütün bu örneklemeye çalıştığım konuları, yineliyorum, 5N kuralını uygulamadan yazamazsınız..Aristo Kurallarını göz ardı ederek anlatamazsınız…

Sıkıldığınızın farkındayım ve bitiriyorum. Bir sonraki derste buluşmak üzere hoşça kalın.. NOT: Yazışmalar “forum” üzerinden yapılacaktır… Herkes için geçerlidir bu..

Yararlı olacağını sandığım bir kaç kitap :
ROMAN SANATI, FORSTER, E.M., ADAM YAYINLARI
ADALET AĞAOĞLU KİTABI, ANDAÇ Feridun, T.İŞ BANKASI YAYINLARI
BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU, CALVİNO İtalo, CAN YAYINLARI

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Ayşegül Kanat

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da