Panther Science Fiction
Bilimkurgu Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?” – Philip K. Dick

Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?

Yazar: Philip K. Dick
Orijinal Adı: Do Androids Dream of Electric Sheep?
Çevirmen : Nur Yener
Sayfa Sayısı : 260
Alfa Kitap – Nisan 2020

Çok uzak olmayan bir gelecekte, radyoaktif toz dünyanın her yerini kaplamış, ormanlar ve hayvanlar yok olmuş. İnsanlar çetin yaşam koşullarının hüküm sürdüğü koloni gezegenlerine göç etmiş, başta savaş makinesi olarak tasarlanan robotlar giderek gelişmiş ve insandan daha zeki, daha güçlü olmuşlar. İnsan ile androidi ayıran tek şey empati yetenekleri (mi?). Tüm bunların ortasında ödül avcımız Rick Deckard var. En çok istediği şeyse elektrikli koyunu yerine gerçek bir hayvan sahibi olmak. Ama bunun için Mars’tan kaçmış sekiz androidi emekliye ayırarak alacağı ödül parasına ihtiyacı var ve bu görev, ona insan ile makine arasındaki farkı sorgulatacak bir varoluş savaşına dönüşüyor. Gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu filmlerinden Blade Runner’ın uyarlandığı (Blade Runner 2049’u da unutmadan), sayısız yazara, sayısız hikayeye esin kaynağı olmuş gerçek bir Philip K. Dick hikayesi.

Siz ne kadar insansınız?

Ön Okuma

Auckland

KAŞİF KAPTAN COOK’UN 1777 YILINDA TONGA KRALINA VERDİĞİ KAPLUMBAĞA DÜN ÖLDÜ. KAPLUMBAĞA YAKLAŞIK 200 YAŞINDAYDI. İSMİ TU’İMALİLA OLAN HAYVAN TONGA’NIN BAŞKENTİ NUKU’ALOFA’DA KRALIN SARAYINDA ÖLDÜ. TONGA HALKI HAYVANI ÜST DÜZEY BİR ŞAHSİYET KABUL ETTİĞİ İÇİN ONUNLA İLGİLENMEK ÜZERE ÖZEL MUHAFIZLAR ATANMIŞ, HAYVAN BİRKAÇ YIL ÖNCE BİR ÇALILIK YANGININDA KÖR OLMUŞTU. TONGA RADYOSU TU’İMALİLA’NIN CESEDİNİN YENİ ZELANDA’DA AUCKLAND MÜZESİNE GÖNDERİLECEĞİNİ SÖYLEDİ.
Reuters, 1966

1

Yatağının yanındaki duygudurum cihazının otomatik alarmının ilettiği küçük, mutlu bir elektrik akımı Rick Deckard’ı uyandırdı. Şaşırarak -önceden bir uyarı olmadan uyanmış olduğunu görmek onu hep şaşırtmıştı- yataktan kalkıp renkli pijaması içinde gerindi. Karısı Iran kendi yatağında gri, neşesiz gözlerini açıp kırpıştırdıktan sonra homurdanarak tekrar kapattı.

“Penfield’ini pek zayıf ayarlamışsın,” dedi karısına. “Yeniden ayarlayayım da kalkınca…”

“Sakın ayarlarıma dokunayım deme,” dedi kadın, sert bir sesle. “Uyanmak istemiyorum.”

Rick karısının yanına oturdu, üzerine eğildi ve yumuşak bir sesle açıklamaya koyuldu. “Eğer akımı yeterince yüksek ayarlarsan uyandığına sevinirsin; bütün mesele bu. C’ye getirdiğinde bilinç dışındaki eşiği aşıyor, tıpkı bende olduğu gibi.” Dünyaya karşı pek iyi duygular hissettiği için —kendisininkini D’ye ayarlamıştı- dostça bir tavırla kadının beyaz, çıplak omzunu okşadı.

“O kaba saba polis elini üzerimden çek,” dedi Iran.

“Ben polis değilim.” Tuşladığı duygudurumu öyle olmasa da artık kendini sinirli hissediyordu.

“Daha da betersin,” dedi karısı, gözleri hâlâ kapalı. “Polislerin tuttuğu bir katilsin.”

“Ben hayatımda hiç insan öldürmedim.” Artık sabrı iyice taşmaya başlamış, siniri düpedüz düşmanlığa dönüşmüştü.

Iran, “Sadece zavallı androidleri öldürdün. ” dedi.

“Bir anlığına bile ilgini çeken her şeyi almak için eve getirdiğim ödül parasını harcamakta tereddüt ettiğini hiç görmedim ama.” Ayağa kalkarak duygudurum aletinin kumanda paneline gitti. “Para biriktirseydin yukarıdaki yapay elektrikli koyunun yerine gerçeğini alabilirdik,” dedi.

“Sadece elektrikli bir hayvan o ve dişimle tırnağımla çalışıp para kazanan bir benim.” Kumanda panelinin önünde (öfke duygularını ortadan kaldıracak olan) talamus baskılayıcısına mı, yoksa (onu tartışmayı kazanacak kadar zıvanadan çıkartacak olan) talamus uyarıcısına mı basacağına karar veremeden durdu.

“Eğer daha fazla hiddet tuşuna basarsan, ben de aynını yaparım. En yüksek seviyeyi tuşlarım ve şimdiye kadarki tartışmalarımızı mumla aratacak bir kavga nasıl olurmuş görürsün. Tuşla da gör, dene bakalım.” Hızla yataktan kalkıp koşar adım kendi duygudurum aletinin yanına gitti ve kocasına dik dik bakarak bekledi.

Rick bu tehdit karşısında pes ederek içini çekti. “Bugün için programımda ne varsa onu tuşlayacağım.”

Programda 3 Ocak 1992 tarihine bakınca o gün ciddi bir profesyonel tavrın gerektiğini gördü. “Eğer ben programa göre tuşlarsam sen de öyle yapmayı kabul ediyor musun?” diye sordu ihtiyatla. Karısı onun yaptığını yapmayı kabul edene kadar karar vermeyecek kadar zekiydi.

“Bugün benim programımda altı saat boyunca kendi kendimi suçlayacağım depresyona girmek görülüyor,” dedi Iran.

“Ne? Neden programına böyle bir şey koydun ki?” Bu duygudurum aletinin bütün amacına aykırıydı. “Böyle bir ayar olduğunu bile bilmiyordum.”

“Bir öğle sonrasında burada oturuyordum,” dedi Iran, “ve doğal olarak Dost Canlısı Buster ile Dost Canlısı Dostları’nı açmıştım. Buster vermek üzere olduğu büyük bir haberden bahsediyordu ve sonra nefret ettiğim o korkunç reklam başladı; biliyorsun, hani şu Mountibank Kurşun Kasıklıklar reklamı. Ben de bir süre için sesini kıstım. Ve binayı, bu binayı duydum; duyduğum…” Eliyle bir işaret yaptı.

“Boş daireler,” dedi Rick.

Bazen o da geceleri uyuması gerekirken onları işitirdi. Yine de o zamanki nüfus yoğunluğu göz önüne alınırsa çok katlı binanın yarısının dolu olması bayağı yüksek bir orandı; savaştan önceki banliyö olan yerlerde bomboş binalar vardı … en azından o öyle duymuştu. Bu kulaktan dolma bir bilgiydi ama çoğu insan gibi bunu kendi gözleriyle görmek istememişti.

“O anda,” dedi Iran, “televizyonun sesini kapattığımda 382 duygudurumundaydım; onu yeni tuşlamıştım. Yani bu boşluğu zihnimde duysam da hissetmiyordum. İlk tepkim bir Penfield duygudurum aleti alabildiğimiz için minnet duymaktı. Ama sona yaşamın sadece bu binadaki değil her yerdeki yokluğunu hissetmenin ve buna tepki göstermemenin ne kadar sağlıksız olduğunu fark ettim … anlıyor musun? Herhalde anlamıyorsun. Fakat bu eskiden bir akıl hastalığı işareti olarak görülüyordu; buna “tekdüze duygulanım’ diyorlardı, Ben de televizyonun sesini açmadan duygudurum aygıtımın başıma geçip denemeler yaptım. Ve nihayet umutsuzluk için bir ayar buldum.”

Esmer, biçimli yüzünde sanki önemli bir şey başarmış gibi memnun bir ifade belirdi. “Böylece bunu ayda iki kez programıma koydum; bence bu her şey konusunda, zeki herkes göç ettikten sonra Dünya’da kalma konusunda umutsuzluk duymak için makul bir süre, öyle değil mi?”

“Ama bu durumda, o duygudurumda kalmaya, aleti tuşlayarak o halden çıkmamamaya meyilli olursun,” dedi Rick. “Gerçeklik hakkındaki böylesi bir umutsuzluk hissi ilelebet sürüp gidebilir.”

“Aleti üç saat sonra otomatik olarak yeniden ayarlanacak şekilde programlıyorum,” dedi karısı, tatlı bir sesle. “481’e ayarlanıyor. Gelecekte bana sunacağı çeşitli olasılıkların farkındalığı; yeni bir umut…”

“481’i biliyorum,” diye sözünü kesti Rick. Bu sayıyı pek çok kez tuşlamıştı, ona çok güveniyordu. “Dinle,” dedi, kendi yatağına oturduktan sonra karısını ellerinden tutup yanına çekerek.

“Otomatik olarak kesilse bile herhangi bir tür depresyona girmek tehlikelidir. Sen onu programladığını unut, ben de benimkini unutayım, birlikte bir 104 tuşlayıp onu yaşarız ve sonra sen 104’te devam ederken, ben yeniden her zamanki gibi ciddi tutuma ayarlarım. Böylece hemen çatıya fırlayıp koyunu kontrol ettikten sonra ofise gitmek isteyeceğim; bu arada senin burada televizyonu açmadan tek başına oturup kara kara düşünmediğini de bileceğim.”

Karısının ince uzun parmaklarını bıraktı ve geniş daireyi geçerek hala önceki gece içilen sigaraların kokusunun belli belirsiz hissedildiği oturma odasına gitti. Eğilip televizyonu açtı.

Yatak odasından Iran’ın sesi geldi. “Kahvaltıdan önce televizyona dayanamıyorum.”

“888’i tuşla.”dedi Rick, televizyon ısınırken.

“Ne olursa olsun televizyon izleme isteği.”

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın