Bilimkurgu Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

Yolculuk


Bekleme odası. Kısa yaşantımda yapacağım en sıra dışı eylem öncesinde bulunduğum yerin adının bu olması garipti. Hastaneler, okullar ya da alelade bir devlet dairesindeki gibi; bekleme odası. Gerçekten de her yerde görebileceğiniz, demirden yapılmış rahatsız banklar, tepedeki floresan lamba ve temiz ama özelliksiz duvarlarıyla son derece sıradan bir odaydı. Oysa benim beklentim, kapıları ıslık sesiyle yana doğru açılan, kaynağı belli olmayan gizemli bir ışıkla aydınlanmış, parlak metalden bir yerdi. Sanırım daha gösterişli bir odada olma hayalini tetikleyen de binanın ismiydi; Korstev Uzay Araştırmaları Merkezi.

Bulunduğunuz yer, zihninizi şekillendirmediği sürece nerede beklediğinizden çok neyi beklediğiniz önemlidir. Bu düşünceyle birlikte bekleme odasının gerçek dünyasına geri döndüm. Üzerinde birkaç farklı kilit mekanizması barındıran sevimsiz kapının önünde bekleyen beş kişiydik. Hiçbirini tanımıyordum. Yine de, yüzlerine baktığımda ortak noktalarımızın herhangi beş kişi için çok fazla olduğunu hissetmiştim. Her birinin gözünde, sahip olduğumu düşündüğüm aynı hüzünlü bakışları ve ardındaki keskin zekâyı yakalayabiliyordum. Fiziksel görünüşlerimiz de benziyordu; hepimiz ufak tefek ve zayıftık. Beklediğimiz süre boyunca tek kelime etmemiş olmamız da konuşmayı sevmediğimizin göstergesiydi.

Aslına bakarsanız, o kazadan önce bambaşka biriydim. Yani yaşadığım örnek hayatın, O’nun ölümüyle tepetaklak olmasından önce. Hoş, örnek hayatın biçilen sıradan kalıplara uygun ve niteliksiz bir yaşam olduğunu sonradan anladım ama yine de daha mutluydum sanırım. Kaybımın acısıyla geçirdiğim değişimi, sınırlı sayıdaki arkadaşım da olağan karşılamıştı. Gerçeği bilseler durumun nasıl olacağını defalarca zihnimde canlandırmaya çalıştım. Ne var ki bu konu üzerine yaptığım hiçbir düşünme oturumunu sonlandıramadım. Kaybımın detaylarına girmenin kimseye bir yararı olmayacağından, yaşananın bir kaza olmadığını söylemekle yetiniyorum.

Sahte hüzün, gizlenen vicdan azabı için paha biçilmez bir örtüdür. Yaşadığım değişimin üzüntüden kaynakladığına kimseyi ikna etmeme gerek kalmamıştı, suçluluk duygusu her şeyi hallediyordu. Ne var ki hangi örtünün altında saklanırsa saklansın, vicdan azabının sonu bellidir. Ya gizlendiği yerde yok olup gider ya da orada sinsice büyüyüp hiçbir şekilde saklanamayacak bir deve dönüşür. Benimki ikinci yolu tercih etti. Bilincimin yerinde olduğu her an büyüdü ve güçlendi. Ne kadar çabalasam da, yıllar geçtikçe bu devle mücadele edemez hale geldim. Ortaya çıkmasına izin veremeyeceğimden, kendimle birlikte onu da yok etmeyi düşünmeye başlamıştım. Ta ki Korstev Uzay Araştırmaları Merkezi’nden aldığım o mesaja kadar;

“Bay Zinor, size dönüşü olmayan bir yolculuk teklif ediyoruz. İnsanlığın evreni fethi adına. İnsanlığın geleceği adına.”

Aradığımın tam olarak bu olduğunu mesajı olur okumaz anlamıştım. Umutsuzluk içindeyken, şansa ve rastlantılara inanma eğilimi tahmin edemeyeceğiniz kadar artıyor. Ben de teklifi sorgulamadım. Veda etmek için bundan daha iyi bir yol olmazdı zaten. Artık yalnızca yolculuk vardı aklımda. Mars’a mı, yoksa daha mı uzağa? Geri dönmeyeceğiz tamam ama sonumuz nasıl olacak? Ne tür bir uzay aracında olacağız? Tek başıma mı gideceğim yoksa başkaları da olacak mı?

Büyüyen devi yok etme fırsatı, düşüncelerimi yeniden canlandırmıştı.

* * * * *

Bekleme odasındakilere bakarken sadece görünüşlerimizin değil hikâyelerimizin de benzer olabileceği fikri aklıma geldi. Neyse ki bu rahatsız edici sorgulama, bol kilitli kapının açılmasıyla başlamadan bitiverdi. Gelen görevli de bir uzay araştırmaları merkezinde olduğumu hissetmeme yardımcı olacak görünüşe sahip değildi. Sırayla isimlerimizi söyleyerek nazikçe içeriye davet etti. Laboratuvar ya da benzeri bir yerde değil, eğitim odasındaydık. Orada bekleyen üç kişiden biri erkek diğer ikisi kadındı. Bilgileri aktarının adı Teryu’ydu. Diğerleri de kendilerini tanıttılar ama isimlerini hatırlamıyorum. Konuşmanın çoğu bizim kahramanlığımız ve ne kadar önemli bir işi için gönüllü olduğumuz üzerineydi. Konunun özü anlaşıldığında ifadelere dikkat etmeme gerek kalmamıştı. Bu nedenle söylenen sözleri tam olarak size aktaramayacağım. Ne var ki konuşmanın bazı kısımları gerçekten önemliydi;

“Zor bir görev olacak. Biliyorsunuz ki uzay acımasızdır. Yolculuğunuzun ağır şartlarına uyum sağlamak için uzun süreli bir hazırlık döneminden geçirileceksiniz. Geri dönme şansınızın olmadığını açıkça ifade etmem gerekiyor. Ancak bu durum kısa bir yaşam süreceğinizi düşündürmesin. Sadece yaşantınıza dünya üzerinde devam etmeyeceksiniz. İnsanlık adına yapacağınız bu görev bizlere çok önemli veriler sağlayacaktır.”

İçimdeki devle uzun bir süre daha yaşama fikri çok hoşuma gitmemişti. Yine de uzaydaki yeni yaşantımın farklı bir ben yaratacağını umut ediyordum. Öyle de oldu.

* * * * *

Konuşmanın yapıldığı günün ertesinde -ki yoğun bir çalışmanın bizi beklediği söylenmişti, korkunç bir baş ağrısıyla uyandım. Uykuya daldığım sade ve temiz odadan farklı bir yerde olduğumu anlamam biraz zaman aldı. Özellikle bir süre beklememe rağmen dağılmayan karanlık nedeniyle hem meraklandım hem de endişelendim. Fakat asıl sarsıntıyı yataktan inmeye çalıştığımda yaşadım. İnebileceğim bir yatak olmamasını bırakın, bacaklarım yoktu! Paniğe kapılmak üzereydim. Çırpınıyor, kollarım ve olmayan bacaklarımı delicesine savurma isteği duyuyordum. Etrafımda boş yere tutunabilecek bir şeyler ararken sonsuz karanlığın içinde, çok uzaklarda bir mavilik gözüme ilişti. Sakinleşmeye çalışarak dikkatlice baktım. Küçücüktü; Apollo görevlerinden birinde çekilen fotoğrafta gördüğümden de küçük. Etrafıma bir kere daha bakınca sonunda anladım; uzay boşluğundaydım. Çırılçıplak ve tek başıma. Bu kadarı fazla, bayılmışım.

Ayıldığımda ilk aklıma gelen bir simülasyon içinde olduğumdu. Bacaklarım yoktu ve üzerimde hiçbir koruyucu giysi olmadan uzay boşluğunda öylece duruyordum. Bu fikrin doğru olup olmadığını nasıl anlayacağımı düşünürken biraz ötede çırpınan iki şekil gördüm. Bu mesafeden yüzlerini seçemiyordum ancak yol arkadaşlarım olduğunu tahmin etmek güç değildi. Uzayda sesimin çıkmayacağını kestiremeden derin bir nefes alıp bağırmayı denedim ve ikinci büyük sarsıntıyı da böylelikle yaşadım; nefes almıyordum. Tekrar tekrar denedim. Ciğerlerimi şişirmeyi ya da olan havayı burnumdan dışarı vermeyi. Nafile. Nefes almıyordum. Bir süre uzaktaki şekillere öylece bakarak kalakaldım. Hissettiklerim öylesine korkunç ve gerçekçiydi ki bir simülasyonun içinde olup olmamam önemini yitirmişti. Şekiller bir süre sonra çırpınmayı kestiler. Ne kadar süre öylece durdum bilmiyorum. Tekrar düşünebilmeye başladığımda vücudumu yoklamaya karar verdim. Acaba benden geriye ne kalmıştı? Kontrollere ellerimden başlamayı düşündüğümde bileğime sarılı duran kâğıt parçasını fark ettim. Kısa bir nottu; kelimesi kelimesine hatırlıyorum;

“Bu yazıları okumaya başladığınıza göre panik halini atlatmışsınız demektir. Önce aklınızdaki en önemli soruyu yanıtlayalım; evet uzaydasınız ve hiçbir destek almadan yaşıyorsunuz. Sizleri aylardır bunun için hazırladık. Gereksiz organlarınızı, uzuvlarınızı ve hatta sistemlerinizi ortadan kaldırdık. Zaten sindirim, dolaşım ve boşaltım ortadan kalkınca epey hafiflemiş oluyorsunuz. Yepyeni bir hücre yapısı ve tamamen değiştirilmiş deri. Buna benzer binlerce müdahaleyle baştan yaratıldınız; uzayda yaşamak için, evrenin kapılarını insanoğluna açmak için. Sizler birer genetik mucizesisiniz. Enerji için tek ihtiyacınız Güneş. Sırtınızdaki çantada diğer gereksinimleriniz mevcut; bir güneş yelkenlisi, acil durum manevraları için birkaç mini itki motoru vs. Zamanla vücudunuzdaki diğer değişiklikleri keşfedeceksiniz. Yine de birbirinizle iletişim kurmaya çalışmakla başlamanızı öneririm. Birlikte hareket etmeniz faydalı olacaktır.

Son olarak devamlılığı olan yani üreyebilen organizmalar olduğunuzu belirteyim. Bundan sonrası size kalmış. Lütfen insanoğlunun geleceği olduğunuzu hatırlayın ve sorumlu davranın. Görevin gizliliği nedeniyle size önceden haber verememiş olmamızı da anlayışla karşılayacağınızı tahmin ediyorum. Elveda.

Dr. Lukren Teryu. Evrenin Kapısı Program Direktörü”

* * * * *

951 Gaspra. Bitmek bilmeyen tartışmalar ve hem kendimize hem de birbirimize alışmak için harcadığımız haftalar, belki de aylardan sonra, gitmeye karar verdiğimiz asteroidin adı buydu. Acemice kullanmaya çalıştığımız güneş yelkenlilerimizle yapacağımız yolculuğun ne kadar süreceğini bilmiyorum. Bu karmaşık hesaplamaları, diğer üç yoldaşımın da yaptığı gibi Bayan Frot’a bırakmayı tercih ettim. Genetik değişimden başarılı çıksaydı eminim ki adını bilmediğimiz beşinci arkadaşımız da böyle yapardı.

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Özgüç BAYRAK

Doğduktan sonra hayal etmeye, okula başladıktan sonra okumaya, kırk yaşından sonra da yazmaya başladım. Çoğu durumda öykülerimin sonunu ben de merak ediyorum ve bundan çok keyif alıyorum. Asıl mesleğim mühendislik; özel bir bankanın Bilgi Teknolojileri bölümünde çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.

1 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

  • Her şeyi geride bırakıp alışık olmadığımız bir biçimde yeni bir yola çıkıyor olma fikri heyecan verici. Fakat bunu deneyimlemediğimiz bir formda gerçekleştirmek de bir o kadar ürküntü veriyor.
    Elinize sağlık.

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da