A Scholar; 1631 - Rembrandt van Rjin
A Scholar; 1631 - Rembrandt van Rjin
Fantastik Hikaye Hikayeler

Hiçliğe Uyanış

Kişinin kendinden haberdar olması kavramının, yaşamak için çaba sarf etme kaygısı olmayan aristokratlar ve eserlerini her türlü görüşün üstünde tutan kendini beğenmiş edebiyatçılar arasında sıklıkla tartışılan bir mevzu olduğu bilinir. Ben, tüm umudunu bu ve benzeri tartışmaların bir sonuca ulaşmasına bağlamış yitik bir karakterim.

İsmimi bilmiyorum. İşin aslı kim olduğum hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Böylesi bir durumun nasıl olup da hayatım kadar gerçek olduğunu, ne yazık ki, anlayabilmekten çok uzağım. Hislerim bana, oturmakta olduğum, ağır bir küf ve boya kokusunun hakim olduğu, insanın içini daraltan, loş bir ışıkla aydınlanmış bu odayı çok iyi bildiğimi, ezelden ebede buraya ait olduğumu söylüyor. Ne var ki, kaderime binlerce defa lanet ederek, bulunduğum mekana dair hiçbir şey anımsamadığımı itiraf etmekten kaçınmayacağım.

Bu notu yazmamın amacı ne yakınmak ne de yardım istemek. Özellikle de, yardıma ihtiyacım olup olmadığına bile karar veremeyecek bir durumdayken. Sanırım bu, yapmam gerektiği için yaptığım bir şey.

Oturduğum bu eski, ahşabı senelerdir kullanılmaktan fazlasıyla yıpranmış, kimi yerlerinde, bu ışıkta seçilemeyen, varlıklarını yalnızca el yordamıyla fark edebildiğim, kaba işlemeler bulunan sandalyenin yerleştirildiği konumdan odaya ait pek az detay gözüme çarpıyor. Önümdeki sağlam sedirden okuma sehpasının üzerinde açık olan, hayli kabarık, cildi ince ama sağlam ceylan derisinden yapılma, el yazması kitabın ne başında bir başlık var ne sonunda yazarının ismi.

El yazmasının ince, deri bir kayış ile işaretlenmiş sayfaları arasından bulduğum bir çift boş parşömene karalamakta olduğum bu nottaki kendi yazım ile kalın defterdeki yazıyı dikkatle karşılaştırdım. Yüzlerce kaliteli parşömenin bir araya gelerek oluşturduğu kalın kitabı bu ellerin yazdığı şüphe götürmezdi. Garip olan ise sayfaları dolduran anılar kaleme alınırken kullanılan, saptayabildiğim yirmi küsür farklı dilin hiçbirini bilmiyor oluşum. Aklımda kurduğum teşhis, çözüm ve analizleri buraya yazmaya çalışarak ne vakit ne de yer yitirmeye niyetliyim. Tek değinmek istediğim, bir dahaki anı kaybı vuku bulduğunda geriye bana beni anlatabilecek ve anlayabileceğim bir şeyler bırakmam gerektiğine inandığım. Bu sebeple gördüğüm, bildiğim, hissettiğim her şeyi bazı çizimler ile birlikte bu parşömene yazacağım.

Odada kendime bakabileceğim bir ayna veya yansıtıcı bir yüzeyin bulunmamasından zihnimde kendime ait bir portre oluşturamıyorum. Soğuk ellerimin temasıyla farkına varabildiğim kadarıyla alt dudağımdan başlayarak çenemin ucuna kadar inen, gür bir sakalım ve bakımının yeni yapılmış olmasıyla dikkatimi çeken ince tüy tüy olmuş biçimli bıyıklarım var. Kısa saçlarım, giymekte olduğum, hayli pahalı görünümlü, siyah kadife ceketin içinden çıkan çift kat fırfırlı, abartılı bir silindir biçimine getirilmiş yakamın başladığı yerden itibaren tıraş edilmiş. Herhangi bir fiziksel ihtiyacım olmaması şaşırtıcı. Halbuki mantığım, bilincimin yerinde olduğu, araştırma ve saptamalarımı yaptığım süreçte çoktan acıkmış olmam gerektiğini söylüyor. Bu mekanda nasıl oluyor da hayatta kalmayı başardığımı bilmiyorum. İhtiyaçlarımla ilgilenen birisi veya birileri olmalı. Giysilerimin hayli iyi kabul edilebilecek durumu göz önünde bulundurulacak olursa, bana bakanların son derece özenli oldukları sonucuna erişilebileceği kanısındayım.

Kahrolası odada bir kapı ya da pencere seçemiyorum. Nereden geldiği belirsiz loş ışığın aydınlattığı alanın dışı, neredeyse hafızam kadar silik. Odada belki de iyi aydınlanan tek yer, içinde her birinin sonradan eklendiği aşikar olan, anlamadığım dillerde, şüphe götürmez bir şekilde benim tarafımdan yazılmış, sayfalarca anı ve gözlemin bulunduğu, kitabın üstünde durduğu sedir sehpa. Önümde duran koskoca kitabı yazanların, kısa tüy kalemi ustalıkla tutan tombul ellerim olduğu varsayılacak olursa, bu notu yazarken oluşanların dışında, parmaklarımda hiç mürekkep lekesi olmaması göz ardı edilmemesi de gereken bir nokta.

Sol yüzük parmağımda taşıdığım, üzerine, kan kırmızı bir yakutun, vasatın üstünde sayılabilecek bir işçilikle kakılmış, pirinç bir yüzüğüm olduğu dikkatimden kaçmadı.

Önüme yarı boş olarak konmuş olan bu parşömenin sonuna gelirken belirtmek istediğim son şey tanık olduğum iki kişi arasında geçen garip bir diyalog. Seslerin nereden geldiğini geniş odada kestirememe sebebim herhalde, unutuşun ve yalnızlığın korkusunun iyice içimi kaplamış olmasıdır. Yine de gelecek sefer dilini çözebilme umuduyla bütün bu diyalogu buraya geçireceğim.

“Bay Corbin; hemen konuya gireceğim. Sizi çağırma sebebim, tahmin etmiş olacağınız üzere, resim taklidinde olduğu kadar mizah dalında da gelişmiş olan yeteneğiniz hakkında bir çift laf etmek. Şu yaptığınız Rembrandt kopyasının üstünlüğüne diyeceğim hiçbir şey yok. Fırçanın darbeleri, tonlardaki geçişler, bilgin kişideki bu olağan üstü yüz ifadesi, kesinlikle birinci sınıf. Ancak kopya tablo satışı, bildiğiniz üzere, önemli bir pazar ve karlı bir meslek olduğu kadar ciddi de bir iştir. Umarım gençliğinizin ve üstün yeteneğinizin ardına gizlemeye çalıştığınız bu küstah ve kendini bilmez mizah huyunuzu kariyerinize önemli bir zarar vermeden bırakırsınız.”

“Ama sayın Perrier, Neden bahsettiğinizi anlayamıyorum? Ne mizahından söz ediyorsunuz siz?”

“Komik olmayın azizim; Taklidini yaptığınız bu Rembrandt’ın ‘A Scholar’ tablosundaki bilgin kişinin önünde bulunan parşömen sadece yarısına kadar doludur. Sizin adamınız biraz fazla çalışmış görünüyor öyle değil mi?”

“Ama… hiçbir şey anlayamıyorum. her şeyi olması gerektiği gibi yaptım. Parşömen, tabloyu size teslim ettiğimde aslındaki kadar boştu. Anlayamıyorum…”

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Deniz İREN

2 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

  • Son kısma kadar sıkıldım, bunaldım. Ama kapak görseli biraz ipucu verdiğinden dayandım. Güzel hikaye ama çok uzamış bence. Bu ay Kavuşma hikayesi var başka bir yazarınızın (Özgüç) onun uzunluğunda bir hikaye yetermiş sanki. Ama lütfen yanlış anlamayın. Belki ben sabırsızlanıyorumdur okurken =)

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da