Yazarlık Dersleri

YAZARLIK DERSLERİ – 9

9. Ders

“Herkes Hancı’nın katil olduğunu sanıyordu ama
katil, Alternoon Papazı idi..”

Merhaba yeniden.. Sınıfımız kalabalık değil… Olsun.. Tatil yapanlar dönmediler henüz. Eksiklerini sonra tamamlarlar artık.. “Araştırma” ve “Aşk” kurgularından sonra bugün “Bilmece Kurgusu” yani, Polisiye Öykü ve romanlar üzerinde duracağız..

Çocukluğunuzun eğlencesi olan bilmeceleri hatırlayın.. “Bir küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk”, “Çat orada, çat burada, çat kapı ardında”…. Benim aklıma gelenler.. Sizde daha güzelleri vardır, eminim.. Masalların çoğu bilmeceye dayanır, tabii bazı mitler de.. En tanınmış mit, Oedipus’a ejderhanın sorduğu bilmeceyi anlatan mittir. Çocukluğumda öğrendiğim bir masalı paylaşmak istiyorum sizinle… Korkmayın canım.. Tümünü anlatmayacağım…

(Girişi atlıyorum) Padişahın çok güzel bir kızı varmış. ( Prensesler hep güzel olur) Bir gün kendi kadar güzel saçlarını tararken saçında bir bit bulunur. Ortalık ayağa kalkar. Biti, mahzendeki yağ küplerinden birine atarlar. Aradan epey bir zaman geçer. Küp açılır, içinden devâsa bir yaratık çıkar. Hemen öldürürler. Padişah ölü hayvanın derisini saray duvarına asmalarını ve bunun ne olduğunu kim bilirse kızını ve ülkesinin yarısını ona vereceğini, bilmeyenlerinse öldürüleceğini duyurmalarını ister.. Dünyanın dört tarafından, prensler, dükler vs gelir doğru yanıtı veremez, ölür.. Prenses odasının penceresinden dışarı baktığında Beyaz Atlı Şövalyesini (!) görür, ölmesini istemez onun.. Baş parmaklarının tırnaklarını birbirine sürterek bit kırma işaretini yapar. Şövalye doğru yanıtı verir, kızı ve ülkenin yarısını alır. Bu, yalnızca masalın girişi.. (Biz çocukların ilgisinin nasıl çekildiğini düşünün…)

Bu masallarda bilmecenin karşıtı, ölümdür.. “Dans eden Pabuçlar”ı hatırlayın. Orada da kral, kızlarının ayakkabılarının bir gece içinde nasıl yıprandığını bilene, istediği kızını (12 tane çünkü) vereceğini, bilemeyenlerinse öldürüleceğini söyler. Ejderha da bulmacayı çözemeyenleri öldürüp yiyordu, ta ki Oedipus doğru yanıtı verinceye kadar.

Tobias‘ımız, “Yüksek kültürlerde bilmece, edebiyatın önemli bir parçasıdır. Eski edebiyatta bunlar genelde tanrıların, cadıların ve canavarların dünyasına ait olduklarından, eğer geçmek ya da tutsak prensesi kurtarmak istiyorsa kahramanın, bilmeceye doğru yanıt vermesi gerekirdi. Ancak biz gelişip tanrıları denklemden çıkardığımızda bilmece de daha gelişmiş biçimler almıştır. Tek satırlık anlatımlar olma yerine, hikâyelerin dokusuna karışmıştır.” diyor ve devam ediyor. “Bilmece bugün metamorfoz geçirerek esrara dönüşmüştür. Bilmecenin kısa metni kısa hikâye ve romanın daha uzun metni olmuştur. Ancak odaklanan şey değişmemiştir: okura, sorunu çözmesi için meydan okunmaktadır..

İşte!!!… Polisiye kurgunun kilit noktası: OKUR… OKUYUCU…. Film ise İZLEYİCİ… Polisiye romanlar bana göre edebiyatın en ciddi ve hafife alınmaması gereken bir dalıdır. “Ben yaptım, oldu” diyemeyeceğiniz bir tür.. Çünkü okur, romanı okurken kahramanla birlikte romanın içindedir, bilgisini sınamaktadır. İp uçlarını bir dedektifmişçesine takip eder..
Ünlü 5N kuralımız tüm haşmetiyle buradadır. (Kim *ne*, nerede, nasıl, ne zaman, neden) ve başka kurallar…Raymond Chandler “Polisiye roman; gerek kuruluşu, gerekse açıklanışı bakımından inandırıcı olmalıdır. İnandırıcı eylemler; inandırıcı kişilerce, inandırıcı koşullarda, inandırıcılığın bir anlatım biçimi (buna üslup da diyebiliriz) ilkesi olduğu kesinlikle unutulmadan ve yine inandırıcı bir biçimde ortaya konmalıdır. Yanı sıra, inandırıcı nitelikte akılcı – bilimsel yöntemlerle sonuca ulaştırılması da inandırıcı olmalıdır” (1) demektedir..

Tobias “En iyi polisiyelerin kuralının, dikkatli okurun bulması için bütün ipuçlarını yerli yerine serpiştirilmiş olması olduğu söylenmiştir. …. Okur için oyunu dedektifle birlikte oynamak daha tatmin edicidir. Çünkü bilmecenin amacı onu düşmandan önce çözebilmektir. Kuşkularımız vardır, motivasyonlar buluruz, suçlamalar yaparız. Koltuk dedektifleri olup herkesten zeki olmak hoşumuza gider” diyerek okurla yazar ilişkisini anlatır.

Siz nasıl okursunuz bilmiyorum ama ben Polisiye okuyorsam eğer, önce 30-35 sayfayı dikkatlice okurum, sonra son açıklama sayfalarını, ki 10-15 sayfadır, daha sonra dönüp okumadığım bölümleri okurum.. Hiç sabredemem… Katil benim düşündüğüm kişi midir?. Bazen bilirim ve zevkle kalan bölümü okurum.. Bazen de bana göre hiç ilgisiz biridir.. O zaman ilk otuz sayfayı yeniden gözden geçiririm. Hangi ip ucu gözümden kaçtı diye.. ( Aramızda kalsın ama gerçek katili bulduğum çok ender olmuştur.) Usta yazarlar böyledir. Raymond Chandler, Agatha Christie, Dashiell Hammett, Ellery Quin…. Beni hep yanıltmayı başarmışlardır.. Kurgu aşamalarını incelemeye başlamadan önce tembellik, kolaycılık yaptığımı düşünürdüm. Oysa bugün o romanları yazma aşamalarına göre bölüp okuduğumu biliyorum.
Bakın nasıl:

  • 1.Aşama: Olay başlar. Bilmecenin ilk bölümü geneli ortaya koyar. Kurbanla karşılaşırız, cinayetin işlendiğini görürüz, olayı çözecek dedektifle karşılaşırız. Bilmece en geniş anlamıyla sunulmuştur. Kim yaptı? Ve neden? Karakterler genel anlamda sunulmuşlardır, bu fiziksel kurgudur ve eylem, karakter derinliğinden önemlidir.
  • 2.Aşama: Bilmece yapısı gibi ikinci aşama da belirgin şeyleri içerir. Karakterler, cinayetin şekli ve dedektifin bilmeceyi çözmedeki kararlılığı gibi temel bilgileri öğrendikten sonra şimdi ipuçlarını kovalamaya başlarız..3.Aşama: Bilmece birinci aşamada genellikleriyle, ikinci aşamada özellikleriyle sunulmuştur. Son aşama bilmecenin çözülmesi aşamasıdır.. Okuduğunuz polisiyeleri hatırlayın: Komiser Hercule Poirot uzun uzun sayfalar boyunca konuşur. Cinayet nasıl işlenmiş, ipuçları nelerdi ve en önemlisi katil kimdi, cinayetin nedeni ve nerede işlendiği? Üçüncü aşama budur işte..Kafanız karıştı gibi?.. Biraz daha netleştirmeye çalışayım. (Tobias Polisiye Kurgu’da yeterli bilgi veremedi bize.. ) “Yirmi Kuralda Polisiye”, Willard Huntington Wright adlı yazarın bulduğu kurallar zinciridir. Okuyorum:
  • Okur ve ‘hafiye’ olayın gizemini aydınlatmada eşit olanaklara sahip olmalıdır.
  • Okur (katilin ‘hafiye’ye hazırladıklarının dışında) hiçbir hile ve aldatmacayla karşılaşmamalıdır.
  • Polisiye romanlarda aşka yer yoktur. Burada önemli olan birbirini seven iki insanı nikâh memurunun önüne çıkarmak değil, asıl suçlu kişiyi adalete teslim etmektir. ( Sinema, her şeye rağmen bu kuralın dışında örnekler verir. Filmlerde olaya karışmış iki genç sevgili mutlaka değilse bile, genelde vardır.)
  • Suçlu, kesinlikle ne ‘hafiye’, ne de (varsa) yardımcısı olamaz. Böyle bir işe kalkışmak, okuru fikren dolandırmak, düş kırıklığına uğratmaktır.
  • Suçu işleyenin ortaya çıkarılabilmesi için soruşturma, mantık ve akıl çerçevesi içinde yapılmalıdır. Sonuca hiçbir zaman bir rastlantıyla ya da durup dururken bir itirafla varılmamalıdır. Suç sorununu bu şekilde çözmek, okuru gereksiz yere çıkmaz sokaklarda dolaştırmak olur. Soruşturma ve araştırmanın sonucu, kesinlikle, daha başlardayken çantada keklik durumuna getirilmemelidir. Bu uygulamada o yazar kişi her kimse, okurunu okur yerine koymamıştır.
  • Polisiye romanda bir ‘hafiye’ bulunmalıdır. ‘Hafiye’, bir ‘şey’i bulup çıkaran kişidir. Görevi, kitabın birinci bölümünde suçu işleyen kişiyi ele geçirecek kanıtları toplamaktır. Eğer ‘hafiye’ bu kanıtların irdelenmesi yoluyla sonuca varamazsa, o zaman o ‘hafiye’nin matematik ödevinin çözümünü, çözüm kitabına baktığı halde yapamayan bir ilkokul çocuğundan ne farkı kalır ki?
  • Suç işleyen tek bir kişi olmalıdır. Bu kişi hikâyede az ya da çok, önemli bir rol oynayabilir. Gerçekte okurun ilgi duyacağı ve kesinkes kuşkulanmayacağı ( en azından romanın sonuna dek ) bir kişi olması zorunluluğudur.
  • Yazar, evin hizmetçilerinden ya da uşaklarından birini (asla) suçu işleyen yapmamalıdır. Böyle bir seçim, olayın özünü zedelemekle kalmaz, çözümü de basitin basitine indirgemiş olur. Suçlu, mutlaka saygın bir kişi olmalıdır. Böylesi bir kişiden kim kuşkulanabilir ki? ( Herkes hancıyı katil sanıyordu ama katil Alternoon papazı idi..)
  • Cinayetler birden fazla olsa bile; katil, yine tek bir kişi olmalıdır. Cinayetlerin sayısal olarak çoğalması ( burada aşırıya kaçmamak baş koşuldur) hiç önemli değildir. Yazar, ardı ardına cinayetler işletir ve bunlar için akılcı gerekçeler hazırlayamazsa roman güme gider, ilgi dağılır, ‘kalite’ sıfıra iner. Elbette, katile doğrudan ya da dolaylı yoldan yardım eden kişi de bulunabilir romanda; ama işlenen suçun ya da suçların tüm yükünü yine tek bir kişi taşımalıdır. Okurun merakı ve olanca kızgınlığı o kara yürekli kişi üzerine yoğunlaştırılmalıdır.
  • Polisiye romanda gizli örgütlere, çetelere, Mafya ve benzeri örgütlü suçlara yer verilmemelidir. Böyle bir örgütün olaya karışması, ( daha da kötüsü) cinayetin bu türden bir örgütçe işlenmesi; yapılışıyla da, aydınlatılmasıyla da okurda heyecan uyandırması gerekli dört dörtlük bir cinayetin sorumluluğunu birden çok kişiye yüklemek, dolayısıyla okuru düş kırıklığına uğratmak ve cinayeti aydınlatma zevkinden mahrum bırakmak olur. Polisiye romanda katilin bir cinayeti ustaca hazırlamak, kendisini ele verecek bütün olanakları ortadan kaldırmaya çalışmak gibi bir şansı vardır.Romanı çekici kılan da budur zaten. Cinayeti bir örgüte işletmek, bu çekiciliğin ortadan kaldırılması anlamına gelir.
  • Cinayetin işlenme yöntemleri de, bu cinayetin aydınlatılması yöntemleri de akılcı ve bilimsel olmalıdır. Gizli bilimlere, uydurma teknolojik numaralara, düş gücüne ve yapay kuruntulara polisiye romanda yer yoktur. Eğer bir yazar, Jules Verne gibi düşler dünyasının içine dalmaya kalkarsa, polisiye romanın dışında bulur kendisini. Yeri, serüven romanlarıdır.
  • Olayın gerçek yanları açık seçik ve anlaşılır olmalı; yani, olaydaki neden – sonuç bağlantısı akılı nitelikler taşımalıdır. Böylece okur, olayı örten giz perdesinin kaldırılmasından sonra kitabı yeniden okuyacak olursa, ‘hafiye’nin soruşturması sırasında, bir takım ip uçlarının verildiğini, bu ipuçlarının birbirine eklenmesi ile romanın sonunda kesin sonuca (çözüme) ulaşıldığını fark edecek, “ben de ‘hafiye’ kadar dikkatli olsaydım, onun vardığı sonuca varırdım” diyebilecektir.
  • Bir polisiye romanda kesinlikle kaza sonucu ölüme ya da intihara yer verilemez.. Bir soruşturmanın böylesi bir sonuca ulaşması, okurda derin bir düş kırıklığı uyandıracaktır.
  • Polisiye romanlarda, tüm suçlar kişisel nedenlerle işlenmelidir. Uluslar arası komplolar, siyasal suikastlar, savaş politikaları türünden nedenler başka bir edebiyat türü içindedir.(2) ( Casus – Ajan romanları)
  • Arkadaşlar, bence bu kadar yeter.. Sıkıldığınızı görüyorum ve açıkçası ben de sıkıldım.. Diğer maddeleri kendiniz okuyunuz.. İstek olursa, Forum’a yazabilirim.. Bu yaz sıcağında fazlası çekilmiyor değil mi? Şimdi birer soğuk çay içelim. Dersten erken çıkmak isteyen varsa, çıkabilir. Hepinize katıldığınız için teşekkür ederim..

    KAYNAK KİTAPLAR:
    1- ROMAN YAZMA SANATI, TOBİAS. Ronald.B, SAY YAYINLARI
    2- GERİLİM / POLİSİYE FİLMLERİ ( 100 Filmde), KAKINÇ.T, BİLGİ YAYINEVİ
    3- CİNAYET SİNEMASI, ROLOFF Bernhard -SEEBLEN Georg, ALAN YAYINCILIK

    Okuduğunuz için teşekkürler

    Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
    Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

    Düşüncelerini Paylaş



    avatar

    Ayşegül Kanat

    1 Yorum

    Yorum yazmak için tıklayın

    Son Yazılarımız

    44. Sayı Spotify’da

    44. Sayı Spotify'da