Chris F. Ward
Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

Bürokrat

“Simülasyon beklediğiniz biçimde devam ediyor mu Bay Brount?”

“Evet evet, ilerliyor.”

Yanıtın, sahibine bile güven vermediğini anlamak için Bayan Siakle gibi yıllarını öğrencilerle geçirmiş bir Profesör olmaya gerek yoktu. Hocalarının karşısında oturmuş iki doktora öğrencisinden sessiz olanı da yerinde hafifçe kıpırdanarak rahatsızlığını belli etti ama konuşmadı. Grouve Brount olan bitenin farkındaydı. Profesör devam etti;

“Arkeyan dönem bitti mi peki?”

“Neredeyse. Sayaç yaklaşık üç milyar yıl öncesini gösteriyor.”

“Ve hala oksijenin izine rastlamadın?”

Genç doktor adayı bu defa kafasını iki yana sallamakla yetindi. Proule Üniversitesindeki üçüncü yılıydı. Dünyanın erken dönemleri ve canlılığın kökeni üzerine hazırlamaya çalıştığı doktora tezi büyük ihtimalle bu yıl da tamamlanmayacaktı. Son beş senesini, Dünya’nın Hadeyan dönemin başlangıcındaki yapısına dair verileri toplamakla geçirmiş ve bulgularını sanal ortama aktarmıştı. Tek gerçek dostu, bir programlama dehası olan Livyoen’le beraber geliştirdikleri simülasyon ve oluşturduğu veri tabanını en önemli çalışması olarak görüyordu. Dünya’nın oluşum sürecinin hemen başındaki koşulları tahminleyerek, yaşamın ortaya çıktığı dönemdeki verilere ve canlılığa ulaşabileceğini düşünüyordu.

Güçlü bir bilgisayar yardımıyla modelini işletecek, yaşamın dış etki olmadan başladığını gösterebilecekti. Daha çok neşeli bir öğrencilik geçirmek isteyenlerin tercih ettiği okulda bulunma nedeni de buydu. Proule Üniversitesi, sahiplerinin reklam aracı olarak kullandığı, öğrencilerinin ise kullanmadığı OAS adını verdikleri süper bir bilgisayara sahipti. Dünyada çok daha gelişmiş onlarca sistem vardı ancak pek de parlak bir öğrenci olmayan Grouve Brount’un kullanımına izin verilebilecek yegane cihaz buradakiydi. Genelde dışarıdan gelen araştırmacılara kiralanan devasa makine, sayısı bir elin parmakları kadar olan doktora öğrencisinin kullanımına da sunulmuştu. Yıl içerisinde dört defa birer haftalık sürelerle sahip olduğu kullanım haklarından ilk üçü, okyanuslardaki yaşamın göstergesi olan oksijenin kırıntısına ulaşamadığı başarısız denemelerdi. Grouve üç gün önce son hakkını kullanmaya başladı. Başlangıç verilerinde ve modelde yine ufak tefek değişiklikler yapmıştı ama simülasyon takvimine göre beş yüz milyon yıl önce görülmesi gereken oksijen yine ortalarda yoktu.

Kendisine her zaman destekleyici bir tavırla yaklaşan Profesör Siakle’ın söyleyeceklerini az çok tahmin edebiliyordu. Süper bilgisayar değerliydi ve kiralanmadığı dönemlerde daha verimli işler için kullanılabilirdi. Yanında oturan bir diğer doktora öğrenicisi, Alfrin Kumoe, hava tahminleri üzerine geliştirdiği başarılı modeli son kez sınayarak tezini tamamlamak üzereydi. Hocasının da bu umutsuz uğraşıyı bırakıp kalan dört günlük kullanım hakkını arkadaşına devretmesini istediğini biliyordu.

Profesör Siakle konuşmasını sürdürdü;

“Bayan Kumoe’nin çalışmalarından haberdarsındır. Kendisi atmosfer bilimleri konusunda başarılı işler çıkartıyor. Kuraklık konusunda geliştirdiği son model ile okulumuzun adının bilim çevrelerinde duyulmasını sağlayabilir. Belki sen de OAS kullanımın hakkının kalan kısmını Bayan Kumoe’ye devrederek çalışmasında bir teşekkür ile yer almak istersin?”

Umutsuz modelini samimi biçimde desteklemeye çalışan, hatta verilerde bulduğu birkaç hatayı düzeltmesine de yardımcı olan Bayan Siakle’e saygı duyuyordu. Zaten Alfrin Kumoe’nin kendisine söylemek yerine Proseför’ün yardımını istemesinin nedeni de buydu. Teklifi değerlendiriyor gibi görünürken düşüncelere daldı. Galiba kaçınılmaz olan son kapısındaydı; yenilmişti. Ancak bilimsel başarısızlık değildi böyle düşünmesinin nedeni. Siyasi nüfusu ile kendisine başkentte saygın bir memuriyet ayarlayacak olan babasına karşı olan gizli savaşı kaybetmişti. Çocukluğundan beri Dünyayı, uzayı, yaşamı merak ederek büyümüştü. Evreni öğrenmek, gizemleri çözmek ve yeni gizemler yaratmak istiyordu. İçindeki heyecan öyle taşkındı ki; dünyanın en büyük bilim insanı olmak ya da Nobel ödülü almak türünden bir zaferle yatıştırılamazdı.

Tarifleyemediği öğrenme ve başarma isteğini hatırlayınca dudaklarında istemsiz bir tebessüm belirdi. Üniversitede adam gibi bir bölüm seçmesini isteyen babasına rağmen Jeoloji’yi tercih etmiş, Yüksek lisansını da astrobiyoloji üzerine yapmıştı. Ne yazık ki, babasına karşı gelerek gittiği okullarda onu bekleyen hayal kırıklığından başka bir şey değildi. “Buranın amacı bizim bilinen doğruların savunucusu olmamızı sağlamak. Yeni bir doğru bulmamızı isteyen kimse yok” demişti bir arkadaş toplantısında. Hala da böyle düşünüyordu fakat direnmenin anlamı yoktu. Eve dönecek ve adam gibi bir hayata başlayacaktı. Zafer babasının ve eğitim sisteminindi. Bu ikisinin aslında aynı köhnemiş aklın ürünleri olduğunu biliyordu.

Yine de “mevcut doğruları” usulüne uygun biçimde yorumlayan Alfrin Kumoe’nin doktora tezinde yer almaya tahammülü olmadığını düşündü. Teklifi nazikçe reddederek varlığından emin olmak için doğrulama ihtiyacı hissetmediği aksi bakışlarla odadan çıktı. Dönemin bitmesini beklemeyip simülasyonun tamamlanmasıyla beraber evine dönmeye karar verdi. Babasına haber verdi. Uzun zamandır duymadığı güzel sözler ve övgüler mutsuzluğunu daha da artırdı. Düzene uy ve mutlu ol. Grouve Brount için tren kaçmıştı. Artık bu formülle mutlu olacağını düşünmüyordu.

Her şeye rağmen, son gün simülasyonun çıktılarına bir göz atmak istedi. Verilerde umut da oksijen de yoktu. Diğer üç simülasyonda olduğu gibi, Dünyanın başlangıcından iki buçuk milyar yıl önceki haline gelene kadar programı işletmişti. Dört denemesinden elde ettiği tüm verileri koyduğu taşınabilir diskleri dostu Livyoen’e verdi. Vedalaşırken sesi titriyordu;

“Al, senin işine yarar. İstediğin gibi kullan.”

“Bir iki aya buradaki işim bitiyor. Yanına gelirim.”

“Çayımı içersin.”

Güldüler. Grouve Brount, yeni saygın yaşamına doğru yola çıkarken bir daha arkasına bakmadı.

Geleceğin bürokratı, çanta içinde yeni görevlerine doğru ilerleyen disklerin içindeki verilere, kendisine sinsice takılan at gözlükleri olmadan bakmayı başaramamıştı. Oksijenin varlığını bulma konusundaki saplantısı, her simülasyon sonrasında ortaya çıkan bir çok karmaşık molekülü görememesine neden olmuştu. Yaşam gerçekten dış etki olmadan başlayabilmişti hem de her seferinde farklı yapılarla. Tesadüf olan, yaşamın ortaya çıkışı değil, canlılığın bildiğimiz haliyle oluşmasıydı. Simülasyonlar ilerletilse ne tür farklı hayatların ortaya çıkacağı, tam da çocuk Grouve Brount’un bilmek isteyeceği türden bir gizemdi.

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Özgüç BAYRAK

Doğduktan sonra hayal etmeye, okula başladıktan sonra okumaya, kırk yaşından sonra da yazmaya başladım. Çoğu durumda öykülerimin sonunu ben de merak ediyorum ve bundan çok keyif alıyorum. Asıl mesleğim mühendislik; özel bir bankanın Bilgi Teknolojileri bölümünde çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da