Bilimkurgu Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Kusur” – Burak Cem Coşkun

Kusur

Yazar: Burak Cem Coşkun
Sayfa Sayısı : 88
Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık – Mayıs 2020

İnsanlık binlerce yıllık varoluş serüveninde kendisini gerçeğin doğasını anlamaya ve keşfetmeye adamıştı. Ancak artık fizik krize girmiş, bilimsel araştırmalar çok yönlü olmaktan çıkmış, doğayı betimleyen teorilere olan güven gitgide azalmıştı.

Bilim adeta duvara toslamıştı. Bu bir dönemin sonu muydu? Yoksa ilginç bir dönemin başlangıcı mı?

Kuzey İtalya’nın Lecco şehrine bağlı Introbio ve Vimognio kasabalarının arasında bir şelalede, Troggia Şelalesi’nde bir anomali ile başlamıştı her şey. Birleşmiş Milletler tarafından alanlarında uzman dört bilim insanı bu anomaliyi araştırmak için görevlendirilmişlerdi. Bir astroparçacık fizikçisi, matematikçi, biyolog ve bir de buzulbilimci bu şelale ile başlayan ve daha sonra insanların kişisel yaşamlarında da deneyimlediklerini söyledikleri olayları incelemek ve bir rapor sunmak için bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıktılar.

Introbio kasabasının yerel halkı bu anomaliyle yaşamayı öğrenmiş, nesiller onunla uyum içerisinde yetişmişti. O’na KUSUR demişlerdi. Kusur ile birlikte uzay ve zamanla ilgili bazı söylentiler de yayılmıştı…

Tüm bunları araştırma ve anlamlandırma çabalarıyla süren bu yolculuk, gerçekliğin nihai doğası hakkında ipuçları içeren, kusurlarla dolu bir yolcuktu.

Ön Okuma

“Kusur” – Burak Cem Coşkun
Ön Okuma

Bölüm 1
BİR ZAMAN SÖYLENTİSİ

“Zaman kendini ondan ayrıştırdığı anda,
dünya bütün zulümlerden kurtuldu.”
Naimi

 

“Tıpkı kuantum mekaniğinin bulanık fakat sarsıcı gerçeğini gözler önüne seren Niels Bohr’un da söylediği gibi, gerçek dediğimiz şeyler tam da gerçek olarak kabul edemediğimiz şeylerden meydana gelmiştir,” dedi konuşmacı bilmiş bir şekilde.

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nün yıllık onur konuşmalarından birisiydi. Enstitüde astroparçacık fiziği alanında çalışmalar yapmakta olan Dr. Fazıl Zen de dinleyiciler arasındaydı. Fazıl hafifçe gülümsedi ve kahvesini yudumlarken, bugünlerde her şeyi anladığını sanan zorba fizikçilerden birisi daha egosunu tatmin etmeye gelmiş, dedi içinden. Bir an sesli söylediğini düşünerek panikledi. Senelerdir aynı sunumlar ve konuşmalar, anlamsız sonuçlar elde edilen alanları nasıl da savunur hâle gelmişti. Tüm bunlar akademinin suçuydu, diye düşündü.

Geçen hafta süpersimetri hakkında iki saat süren aynı tarzdaki bir anlatımı dinlemek zorunda kalması ve sicimcilerin gereksiz kışkırtmaları onu artık zorluyordu. Heyecan bitmemişti, hâlâ devam ediyordu, fakat fizik krizdeydi. Yüzyıllar boyunca temel teorilere yönelik bir ilerleme sağlanamamış, eksikler giderilememiş, varsayımlar fiziğin tüm alanlarına her zaman olduğundan daha rahatsızlık verici şekilde hükmetmekteydi. Ofisinde kahvesini yudumlarken düşüncelere daldı.

Sanayi ve endüstriyel alandaki atılımları, medikal alanda gelinen noktayı, gözlemsel ve deneysel alanda ulaşılan yeni jenerasyon düzenekleri ve yirmi sene öncesini düşündü. Ne de çok yol katetmişlerdi. Fakat çoğu şey hâlâ eksikti, yarım kalmıştı. 15. jenerasyon serbest elektron lazerleri ile atom-altı parçacıklar modellenebiliyor, moleküler düzeyde istenilen çoğu şey yapılabiliyordu. LIGO ekibinin kütleçekim dalgalarını keşfinin üzerinden neredeyse bir asır geçmişti. Uzay-zamandaki dalgalanmalar, alınan sinyaller o zamandan beri aynıydı. Evren bize fazlasını çok mu görüyordu?

Teleskoplar hayal bile edilemeyecek seviyelere gelmişti. Yeryüzündeki radyo ve optik teleskopların yanı sıra, meşhur Hubble teleskobunun yerini alan James Webb teleskobu yeni bir çağın başlangıcının işaretlerini vermekteydi. Evrendeki bütün kuasarlar, jetlerinin x-ışını analizlerinin incelenmesi için bekliyordu adeta. Kara deliklerin etkilerini değil, kendilerini bizzat gözlemleyebiliyorduk artık. James Webb fırlatıldıktan sonra bir ay bile geçmeden kara deliğin kütlesinin ölçülmesi gerçekleşmişti.

Webb’in fırlatılmasını izleyen yıllar boyunca dört farklı teleskop daha göndermiştik. Olay ufkuna hiç ulaşamamıza rağmen kara delikler artık kanıtları olan kompakt objeler haline gelmişlerdi. Galaksimizin merkezindeki dört milyon güneş kütlesi olan dahil. Kara deliğin toplanma diskinden gelen x-ışınlarını incelerken yapılan analizler, akışkanlar mekaniğine hayal bile edilemeyecek katkılar sağlamıştı. İrlandalı bir ekip yoğun stres ve anlık kuvvetler altında farklı davranışlar sergileyen akışkanlardan birisini manipüle etmeyi öğrenebilmiş, bu teknoloji ile üretilen prototip toplu taşıma araçları sayesinde çarpışma kaynaklı kazalar neredeyse sıfıra indirilmişti.

Satürn’ün uydusu Titan’a gönderilen öncü ekip, Cassini uzay aracının ulaşamadığı bölgelerde araştırmalar yapmış ve yüzeyde bazı bölgelerde biyokimyasal reaksiyonların gerçekleştiğini kanıtlamıştı. O sene, astrobiyolojik alandaki çalışmaların tavan yaptığı ve alanın görece popüler olduğu yıl olarak akıllarda kalmıştı. Bu göreve ek olarak gönderilen üç ilkokul çağındaki dehadan birisi, döndüğünde uluslararası bir Titan sergisi bile açmıştı.

Çocuk, Titan yüzeyinden alınan örnek buzul parçalarından yaptığı şekilleri, soğutucu cam kutularda sergilemiş ve sergi tüm dünyadan ziyaretçi akınına uğramıştı. Matematiksel yüzey şekillerinden birer derleme olan eserlerin, ilgi çekici ve olağanüstü yapısı bu eserlerin dünyanın en büyük sanat müzelerinden Louvre Müzesi’ne taşınmasına yetmişti.

Kuantum bilgisayarlarından gelen son veriyi incelerken “Bu hesaplama yüz yıl sürebilirdi Fazıl. Keyfine bak. Neden bir kusur arıyorsun ki?” diye söylendi.

Artık enstitüdeki herkesin kuantum bilgisayarı vardı. Hesaplamalı bilimlerin geldiği noktayı da kafasında oturtmaya çalıştı ama yaşlanıyordu artık, geleceği düşünmek istiyordu ki hep öyle yapmıştı. Fakat artık düşünemiyordu, eksik olan şeyler en temel sorunlara dokunuyor, üzerine kurduğumuz düzeni sarsıyordu. Yoksa gerektiğinden fazla mı düşünüyordu? Masasının başında, kafasını dağıtmak için farklı şeyler düşünmeye çalıştı. Pek de rasyonel olmayan fakat amaçsızca keyif aldığı şeyleri hayal etti.Aklına birden Staples Center’da oynanacak basketbol müsabakası geldi. Kendi kendine konuşurcasına, heyecanlı bir şekilde;

“Doğru ya! Bu akşam Lakers’ın maçı var!” dedi.

İnsanoğlu işte, diye düşündü. Bu oyunu izlemekten aldığı keyfi ve tutkulu bir spor izleyicisi olmasını bir türlü açıklayamıyordu. Boş vermiş ve keyifli bir tavırla;

“Joe’ya haber vermem lazım” dedi.

Haftanın son günlerinde olan maçlara hep Joe ile birlikte giderlerdi. Salon da enstitüye pek uzak sayılmazdı zaten. Ofisinin kapısını tıklatamadan içeri dalan asistanlarından biri nefes nefese;

“Dr. Fazıl, haberleri açın” dedi.

Fazıl neye uğradığını şaşırmıştı, tüm enstitü odasına toplanmıştı sanki. Fısıldaşmalar, tedirginlik, bir kaos ortamı hakimdi. Lensine entegre genel yapay zeka işletim sistemine, haber kanalını açması için ses kontrolüyle komut verdi.

“Haberler, hemen!”

Haberlerde kuzey İtalya sınırlarındaki bir kasabadan ve bir şelaleden bahsediliyordu. Bu şelaledeki anomalinin araştırılması için Birleşmiş Milletler tarafından dört kişinin görevlendirildiği söyleniyordu. “Ne olur tahmin ettiğim şey olmasın,” dediği anda isminin kalan üç farklı bilim insanıyla anons edildiğini duydu. Çalışma arkadaşlarından Joe içeri daldı,

“Neden bahsetmedin Fazıl?”

“Aynı anda öğreniyoruz Joe, hiçbir fikrim yok. Bu saçmalık da ne?”

“Zaman sıçramaları olduğu söyleniyor, çok heyecanlı, dostum keşke ben de gelebilsem…”

Zaman sıçraması cümlesiyle iyice kafası bulanan Fazıl, ne yapacağını düşünerek etrafta dolanırken yine bir kaos enstitüye hakim oldu. Pencereden dışarı baktığında hükümet arabalarının beklediğini gördü. Bu sefer içeri dalan takım elbiseli esmer bir kadındı.

“Şu kahrolası kapıyı çalsanız ölürsünüz,” diye söylenirken, kadın cümlesini keserek;

“Dr. Fazıl, Kaliforniya Polis Departmanı hükümet araçlarına eşlik edecek. Durumu Ankara’ya bildirdik. Bizimle gelmeniz gerekiyor. Merkezdeki toplantıda bilgilendirileceksiniz, fazla zamanımız yok,” dedi.

“VR görüşme üzerinden arayabilirdiniz. Eşime haber vermem lazım. Neler oluyor?”

“Bu bir hükümet protokolü ve eşinize haber verildi. Toplantıdan sonra görüşmek için 24 saatiniz olacak.”

Fazıl kafasını toparlayamıyordu ama ciddi bir şeyler olduğunun da farkındaydı. Yapacak bir şey de yoktu.

“Peki, hazırlanmama izin verin, geliyorum,” diyebildi pek de istekli olmayan bir ses tonuyla.

Joe’ya durumu anlatıp, enstitüden ajanların eşliğiyle çıktı. Arabadaki kadın, durumla ilgili paniklemiş, tedirgin bir şekilde ön bilgiler paylaşıyordu. Fazıl ise olayın karmaşasıyla “Bazı insanların günlük hayatlarındaki deneyimlerinde de gözlemlenen vakaların sayısı şelale ile birlikte ikiye katlandı” cümlesini yakalayabildi.

“Vakalar mı?” dedi şaşırmış bir ifadeyle.

“Evet, çoğunun devlet hastanesinde medikal incelemeleri yapılıyor. Bu olanlar mental bir bozukluğun semptomları değil ve giderek artıyor.”

Araç sonunda NATO binasına giriş yaptı ve toplantı odasına doğru, bu sefer de askeri birlik onlara eşlik ediyordu. Neredeyse aynı anda üç araç daha giriş yapmıştı. Haberlerde duyduğu diğer insanların da toplantıya getirildiğini gördü. Binanın en üst katında bir ofiste toplanmaya başlayan telaşlı insanları gördü ve delirdiğini düşünmeye başladı. Adeta bir kaos ortamı buraya da hakimdi. Ceketinin üstünde onlarca rozet olan generallerden biri, herkesin oturmasını ve toplantıya başlanmasını emretti.

Kuzey İtalya’da Introbio kasabası üzerindeki şelalede bazı anomaliler gözlemlendiği, fiziksel olarak bunu incelemesi için BM destekli bir araştırma grubu kurulması kararının alındığı, her türlü desteğin BM tarafından karşılanacağı ve bu göreve atanan bilim insanlarının araştırma alanları uzunca bir süre konuşuldu. Fazıl hemen yanında oturan kadının bunlardan biri olduğunu anlamıştı. Dr. Dinah Liamson Oxford üniversitesi matematik bölüm başkanıydı. Fazıl onu uygulamalı topoloji çalışmalarının fizikte uygulanmasından biliyordu. Sokularak, soru sorarcasına;

“Bir matematikçi, bir fizikçi ve şelale?”

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın