Bilimkurgu Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Komadan Notlar” – Mike McCormack

Komadan Notlar

Yazar: Mike McCormack
Orijinal Adı: Notes From A Coma
Çevirmen : Aslı Araboğlu
İllüstrasyon: Berat Pekmezci
Sayfa Sayısı : 192
Ayrıntı Yayınları – 3 Temmuz 2020

JJ O’Malley yalnız yaşayan bir babanın yetimhaneden evlat edinilmiş tek oğludur. İrlanda’da küçük, kırsal bir bölgede sorunlu bir çocukluk geçirerek büyüyen JJ, en yakın arkadaşını kaybettikten sonra “Somnos Projesi”nin deneklerinden biri olmaya karar verir. Proje gelecekte AB hapishaneleri için bir fırsat oluşturacağı düşünülen, üç aylığına derin komaya sokma yöntemi üzerine çalışmaları içermektedir.

Birçok edebiyat ödülüne sahip, bilimkurgu yazarı Mike McCormack, yedi yılda tamamladığı romanı Komadan Notlar’ı sıra dışı bir şekilde kullandığı dipnotlar sayesinde iç içe geçmiş sarmal bir örgüyle inşa ediyor. Sarmalın bir ucunda, romanın baş kahramanı JJ O’Malley’nin hikâyesi, onu yakından tanıyan beş önemli karakterin söyledikleriyle anlatılıyor. Koma öncesi olanları bu kısa notlar sayesinde öğreniyoruz. Sarmalın diğer ucunda ise hikâyeyle paralel yürüyen dipnotlardan oluşan “Olay Ufku”  yer alıyor. Dipnotlar sayesinde bir anda içinde bulunduğunuz âna dönüp deneyin soğuk gerçekleri ile yüzleşmeniz mümkün.

Psikolojik kurgu romanı Komadan Notlar sayesinde JJ ile “beyin çürütme meditasyonu”na hazır mısınız?

Ön Okuma

Algılarım her ne zaman ortadan kalkarsa, derin
uykudaymış gibi uzun süre kendimden habersiz
olurum ve uzun süre gerçekten var olmadığım söylenebilir.
-David Hume

Benim başlıca prensibim şudur: Suçluluktan asla
kuşku duyulmamalıdır.
-Franz Kafka, “Ceza Kolonisinde”

komadan notlar*

* Olay Ufku

.. çünkü o artık hem cevaba götüren uyarıcı hem de yaşadığını kendine özgü olarak bilendir. Adı, ülke basını ve elektronik medya aracılığıyla bulanıklaşan, ülkenin bilincinin kendisini biçimlendirdiği sinapslerden biridir aynı zamanda. Tartışmalarda ve kamuoyu yoklamalarında alevlenerek, yazınsal saçmalıkların ve telefon bağlantılı radyo programlarındaki karşılıklı çağrı-cevap formatının ötesinde, ülkeye ait olan bilincinin kendini tanıdığı ve kendini tanırken tanıdığı lokuslardan biridir karışık zihni…

Varlığı -bu sözcük yeterince güçlü değil- artık kesintisiz bir vaka raporudur. Bu rapor, her gün, resmi gazetenin ön sayfasının altı sütunluk bölümünü kaplayan EEG takiplerinin özetini içeriyor. Bütün ülkede akıl çağının (7 yaş sınırının) üstünde ve altındaki çocuklar sınıflarının duvarlarına boydan boya onun delta dalgalarının iniş ve çıkışlarını çiziyorlar. Yeryüzü korteksinin üzerine MR ve EEG takiplerinin kesintisiz akışı da yansıyor. Başka bir yıldızdan -yüksek basınç hava sahası ve olukları, çöküntüler ve gel-git hareketleri gibi- meteorolojik rapor görünümleri de mevcut.

Elektronik olarak ayrıştırılan bu görüntüler, yatak odalarımıza ve iş yerlerimize kadar getiriliyor, ekranlar ve monitörler arasında gerilen tel, kazık çakılarak, üzerine asılıyor. Moda ve tasarım endüstrisi tarafından kaçak yollarla temin ediliyor olmasının ardından şimdi geriye dönük olarak telif hakkı ve patent yasası ile korunuyorlar; yazar ahlaki hakkı olduğunu ileri sürüyor…

Uyarılmış cevabını görüyor ve her şeye rağmen gurur duyuyoruz. Devam eden incelemenin aksine ülkenin merhamet refleksi henüz bir alışkanlık göstermedi. Gerçek bir endişe var; en son kriz günü aniden alevlenen merhametin ötesinde kendine özgü bir korkunun endişesi. Ruhumuza dokunur, hikayenin ve siyasetin mutlu uyumu içerisinde, halkın ilgisi artık halka olan ilgiden ibaret. Onu tam olarak önemsemiyoruz ama yine de ona zihnimizde katlanıyoruz…

frank lally

O gün Anthony için üzüldüm, yalan değil. Neredeyse yirmi yıl önceydi ama geçen haftaymış gibi hatırlıyorum. Arabalar ve sığır kamyonu yolda karşılaştığında öğleden sonra saat iki civarıydı. Onları takip ettim, avluya vardığımda kamyon arka kapağını ambar kapısına yanaştırmıştı, veteriner ile kâhya ise sürüyü halen yüklüyorlardı. Anthony, yakasını yukarı kaldırmış, evin arkasında ayakta dikiliyordu. Yanına gidip arkasında bekledim, hiçbir şey söylemedim. Ne söyleyebilirdim ki?*

* O yılın Ocak ayında cumhuriyetteki ilk BSE vakalarından biri batı Mayo Louisburg’daki Anthony O’Malley’nin çiftliğinde patlak verdi. Avluda sendeleyerek yürüyen, dengesini sağlayamayan ve açık bir şekilde yönünü bulamayan çift tırnaklı Frizye sığırı iki gün izlendikten sonra izole edilerek veteriner çağrıldı. Simon Conway’in geçici teşhisi tedavi edilemez nörolojik bir bozukluk oldu. Hayvan yok edildi, kan ve beyin dokusu örnekleri alınarak mühürlü, tarihli, numaralı bir şekilde Dublin’deki ulusal laboratuvara analiz için sevk edildi. Altı gün sonra BSE vakası doğrulandı ve bir önceki yıl getirilen kontrol tedbirleri uyarınca Anthony O’Malley’in bütün sürüsü yok edilmek üzere götürüldü.

Enfekte hayvanları içeren tüm sürülerin yok edilmesi ancak dokuz yıl sonra İngilere ve diğer AB ülkelerinde zorunlu hale gelecekti. Floransa Antlaşması’nda düzenlenerek kararlaştırılan önlemlerin arka yüzünde, yavru hayvanların itlaf edilmesinin daha da genişletilmiş hali, gayri resmi bir şekilde Herod Seçeneği olarak sunulan bir önlem yatmaktadır.

Pis bir gündü yine, bütün gün şakır şakır yağmur yağıyor ve avluda yüzünüzü kesercesine bir rüzgar esiyordu. Kimse bir şey söylemedi ama bütün sürüyü -sekiz Frizye sığırı, bir çift yavru ve iki buzağıyı- kamyona yüklemek yirmi dakikadan fazla zamanlarını almadı. En ufak bir kargaşaya yol açmadan hayvanlar birer birer o rampayı çıktı. Pazartesi sabahı iki ya da üç hayvanı pazara götürüp yüklerken çoğunlukla çok daha fazla sıkıntı çekiyorduk diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Kamyonun arka kapağını takıp hareket ettiler. Komiser Jimmy Nevin’i gördüm, Anthony’e doğru geliyordu. Fakat aklında her ne varsa fikrini değiştirdi ve kamyonun çıkması için kapıyı açarak durdu. Anthony tek bir kelime etmeden eve döndü. Kamyonu tepeden aşağı inerken izledim ve ana yola doğru döndüğünü gördüm. Jimmy Nevin kapıyı kapattı ve bana doğru yürüdü.

“Gitmeden önce” dedi, “Bunu ona verin.” Kahverengi bir zarf verdi bana. “Karantina emri. Altı ay.”

Anthony o geceden sonra Thornton’un yerinden uzaklaştırıldı ve orada tekrar bir içki içebilmesi yıllar aldı. Anthony boş bir odada bile kavga edebilmekle ünlüydü bir zamanlar; çabuk öfkelendiği ve yumruklarıyla işi bitirdiği günlerdi. Birkaç kez onu Londra’da ve başka bir yerde kavga ederken görmüştüm. Karşı karşıya gelmek isteyeceğiniz biri değildi. Fakat bunların hepsi geçmişte kaldı ya da öyle olduğunu düşündüm. Her şey o gece Thornton’ın yerinde Anthony için geri döndü.

Öğleden beri içiyordu ve saat on bir olduğunda fazlasıyla içmişti artık. Barın arkasında içki hazırlayan Ger -o zamanlar henüz gençti- Anthnony’e artık içki vermeyecekti. Bardan çıkıp onu kapıya kadar geçirmeye çalıştı. Anthony elbette buna izin vermedi. Kendi başına içeri girdiği gibi aynı şekilde dışarı çıkacaktı. Öyle de yaptı. Daha fazla içemediğini fark etti ve birkaç dakika sonra çıktı…

Fakat hikâyenin tamamı bu değildi. Bu hikâyeyi benden daha iyi anlatan Eilee Flynn’dan dinlemeyi tercih ederdiniz, Flynn o gece ordaydı. Sonrasında olan biten için güldü ama o gece ölmediği için şanslıydı. Pat! Kapının büyük camı içeri doğru patladı ve bu sarı gaz tüpü Fiynn’ın masasından aşağı inerek tezgâha kadar savruldu. Anthony, kollarını kıvırdığı gömleği, arkasından yere doğru sarkan ceketiyle dışarıda şakır şakır yağan yağmurun altında bekliyordu. Adamın biri yüksek sesle adeta kükrüyordu, lanet!

O geceyi barakada geçirdi, uzun süre kalmadığı için şanslıydı. Thornton’ın yeri suçlamada bulunmadı. Eğlenceden haberleri vardı. Bir masanın ve yeni bir camın ücretine razı oldular ancak Anthony’ye başka bir yerde içmesi gerektiğini söylediler. Ertesi sabah Jimmy Nevin beni aradı ve Anthony’yi eve getirmek için barakaya indim. Bütün kasaba o zamandan beri elbette onu konuşuyordu. O gün arabayla birlikte eve dönerken, Anthony’nin kasabadakilere onun hakkında konuşmaları için o gün olandan çok daha fazlasını üç ay içinde vereceğini hiç düşünmemiştim. JJ hayatına girdiğinde bunu başardı.

anthony o’malley

Orada onu yatarken düşünmeden ne bir gün ne de bir saat geçti, Killary’de*, o gemide.

* Çocuklar için yazılmış bir coğrafya kitabı size Killary’nin İrlanda sahil şeridindeki tek doğru düzgün fiyort olduğunu söyleyebilir. Ordovisyen kumtaşı ve Silüryen kuvarsitlere doğru altı kilometre batıdan-doğuya uzanarak Mayo Galway sınırını oluşturur. Bir zamanlar, dik yakaları ve korunaklı sularıyla maden arama, ucuz tatil, konaklama, midye yetiştiriciliği ve denizle ilgili eğlence aktiviteleri için cazip bir yerdi. Şimdi ise koruyucu yasalar tarafından sınırlandırılarak özellikli bir milli parkın odak noktası niteliğindedir ve dünyanın bu bölgesinde gezginlerin rehberlerinde bulunmaktadır. Turistler için hazırlanmış tanıtım yazılarından hiçbirinin bahsetmeyeceği şey bu körfezin tanımlanamaz bir hüzün atmosferiyle kaplı olduğudur. Halen, yedi nesil süren hüzünlü, hatırlatıcı girişimlerin ve uyumsuz tarihsel yorumlamaların ardından kaya ve su boyunca yankılanan, kısmen ışık ve iklim faktörlerinin kandırmacası kısmen de tarihsel bir trajedinin ağır ağır kaybolan kalıntıları. Şimdi, akromatik bir spektrumda koyu kurşuni renge yakın gri gölgelendirme düşünün; aynı zamanda yoğun kümülüs bulutlarının ulusal ortalamanın üstünde beş santimetre yağış döktüğünü düşünün. İşte şimdi bu körfezin duvarlarına yansıyan ışığı kafanızda canlandırdınız. Vitamin D eksikliğine, serotonin seviyelerinin taban değere düşmesine, nörotransmitterlerin yayılmasına ve hafif ama kaçınılmaz soyut depresyona elverişli olan ışık türüdür bu. Hayaletlerin günün her saatinde ziyaretlerini yaptığı bir ışık türüdür.

Ve hatırladığım şey eskiden yaptığımız tartışmalarda. Şuan oturduğun yerde, işte o sandalyede günün işini bitirdikten sonra, mazot ve çimento içinde nasıl oturacağı konusunda yaptığımız tartışmalar. Muhtemelen işten sonra ve büyük ihtimalle birkaç kadeh içecekti onunla. Ve her zaman yaptığı gibi aynı şekilde başlayacaktı.

“Bir beyaz eşyayı satın almak gibi Anthony, öyle değil miydi?

“Yatağına git, JJ. Yemeğini yedin mi?”

“Yemeği boş ver, bana hikâyeyi anlat. Pazarlık sürecini, tekrar anlat bana.”

Ona yemesi için bir şeyler hazırlayacaktım, sandviç ya da bir tabak çorba çünkü büyük ihtimalle akşam yemeğinden bu yana midesinde bir şey kalmamıştı. Fakat yemekle ilgisi yoktu. Duymak istediği tek şey hikâyeydi, hikâyesiydi.

“İki yüz dolardı, değil mi?”

“Yemeğini bitir, JJ, saat gece yarısını geçti.”

“Bu para o zamanın değeriydi, değil mi? Üç yüz Alman markının üstünde ya da bin yüz pound, eğer sterlin almak isteyen birilerini bulabilirsen tabi?”

Bütün gece sürebilirdi. Orada her ayrıntıyı didikleyip oturabilirdi, defalarca dinledikten sonra ve halen, geçen tüm yıllardan sonra, bu durum karşısında şaşkındı.

“Ve teklif fiyatı neydi, Anthony, başlangıç neydi? Alnımın üzerine damgalanmış mıydı yoksa ayak başparmağımdan sarkan küçük bir etiket mi vardı?”

“Öyle değildi.”

“Öyleyse açılış teklifin neydi? Az, az ve aşırıya kaçmadan geldiğini söyleyebilirim. Elini erken göstermek istemedin sekiz yüz pound, bu muydu? Pek emin değil misin yoksa?“

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın