Bilimkurgu Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Klasik Bilimkurgu Öyküleri”

Klasik Bilimkurgu Öyküleri

Çevirmen: Leyla Esen – Utku Okay – F. Cihan Akkartal
Derleyen: Yankı Enki
Sayfa Sayısı : 192
Çınar Yayınları – Ekim 2019

Genel İnceleme Puanı

“İnsan aklının kapasitesi dahilindeki hiçbir icat, doğanın inşa ettiği engelleri yıkamazdı.”

Klasik Bilimkurgu Öyküleri, iyi bilimkurgunun iyi edebiyata dönüşme yolundaki ilk durağı olan 19. yüzyıla uzanıyor. Öncü niteliğindeki bilimsel ve teknolojik icat öykülerinden medeniyete yabancılaşan modern kahraman anlatısına, ütopya ve distopya geleneğinin izlerinden bilimkurgu ve fantazyanın iç içe geçtiği kozmik dehşet türüne kadar genişleyen bir yelpazenin en değerli öyküleri buluşarak bu edebiyatın temel unsurlarını sergiliyor.

Fitz-James O’Brien’ın yazdığı ve Lovecraft’ın en sevdiği öykülerden biri olarak tarihe geçen “Elmas Mercek”, Edward Page Mitchell’ın kaleme aldığı ve edebiyat tarihinin ilk zaman makinesi öyküsü olarak kabul edilen “Geri Giden Saat”, yine Mitchell’a ait ve türünün önemli örneklerinden biri olan “Gövdesi Olmayan Adam”, Frank R. Stockton imzalı bir icat öyküsü olan “Negatif Yerçekimi Hikâyesi”, usta ütopya yazarı Edward Bellamy’den “Hikâyem Size”, H. G. Wells’ten yazıldığı dönemde olduğu kadar günümüzde de değerini koruyan “Yeni Hızlandırıcı” ve ustaların ustası Abraham Merritt’ten “Çukur Halkı” bu derlemede yan yana geliyor.

“Bilimkurgu, gerçekleşmesi mümkün olsa da genellikle gerçekleşmesini istemeyeceğiniz bir şeydir.” Arthur C. Clarke

Ön Okuma

İÇİNDEKİLER

ELMAS MERCEK – Fitz-James O’Brien

GÖVDESİ OLMAYAN ADAM – Edward Page Mitchell

GERİ GİDEN SAAT – Edward Page Mitchell

NEGATİF YERÇEKİMİ HİKAYESİ – Frank R. Stockton

HİKAYEM SİZE – Edward Bellamy

YENİ HIZLANDIRICI – Herbert George Wells

ÇUKUR HALKI – Abraham Merritt

 

ELMAS MERCEK
Fitz-James O’Brien

Erken dönem bilimkurgu yazarlarından olan Fitz-James O’Brien 1826’da İrlanda’da doğdu. Asıl adı Michael O’Brien’dı. 1850’li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerine göç etti ve adını değiştirdi. Elmas Mercek (The Diamond Lens) öyküsü 1858’de Atlantic Monthly dergisinde yayımlandı ve ilerleyen zamanlarda Howard Phillips Lovecraft’ın en sevdiği öykülerden biri olması nedeniyle geniş kitleler tarafından okundu. Amerikan İç Savaşı başlayınca cepheye gitti ve çarpışmada yaralandı. Sağlığına kavuşamadı ve 1862’de tetanozdan öldü.

1
Ağaç Yaşken Eğilir

Çocukluğumdan beri mikroskopla incelemeler yapmaya çok hevesliydim. Daha on yaşında bile değilken, uzak bir akrabamız, beni sevindirmek için basit bir mikroskop yapmıştı; bakırdan bir diskin ortasına açtığı ufak delikte, kılcal çekim etkisiyle bir damla saf su asılı duruyordu. Bu ilkel aygıtın, nesnelerin çapını yaklaşık elli kat büyüttüğü doğruydu ama aslında biçimleri bulanık ve bozuk gösteriyordu. Fakat yine de hayal gücümü olağanüstü bir heyecanla harekete geçirecek kadar harikaydı.

Bu ilkel aletle çok ilgilendiğimi gören kuzenim, mikroskobun çalışma prensipleriyle ilgili bildiği her şeyi bana anlattı. Mikroskobun gerçekleştirebildiği mucizelerin birkaçından bahsederek, şehre döner dönmez bana muntazaman üretilmiş bir adedini göndermeye söz verdi. Verdiği söz üzerine, onun gidişi sonrasında geçen tüm günleri, saatleri ve dakikaları saydım. Bu arada boş durmuyordum. Bir merceğe az çok benzeyen her şeffaf maddeyi hevesle değerlendiriyor, yapılış teorisini henüz belli belirsiz kavradığım mikroskobuma boşuna bir çabayla yerleştirdiğimi sonra fark ediyordum. “Boğa gözü” olarak bilinen kutupları yassı küre şeklindeki mercekler de dahil tüm cam levhaları, olağanüstü güçte mercekler elde etme umuduyla, acımasızca tahrip ettim.

Hatta balıkların ve hayvanların gözlerindeki billur salgıyı çıkaracak kadar ileri gittim ve salgıyı mikroskopta kullanmak için epeyce uğraştım. Agatha Halamın gözlük camlarını çaldığım için suçlu olduğumu da kabul ediyorum. Onlara büyütme özelliği kazandırmak amacıyla törpüleyerek harika merceklere dönüştürmekteki düşüncemin yetersizliğini ve bunu denemem sonrasında yaşadığım başarısızlığı söylememe sanırım gerek yok.

Sonunda söz verilen aygıt geldi. Field’ın basit mikroskobu olarak bilinen bir düzenekti ve muhtemelen maliyeti on beş dolar kadardı. Gitgide eğitsel amaçlarla kullanılır hale gelmişti ve bundan daha iyi bir alet seçilemezdi. Mikroskobun üstünde tarihinin, kullanımının ve keşiflerinin anlatıldığı küçük bir inceleme yazısı vardı. Çok geçmeden Binbir Gece Masalları’nı ilk kez anladığımın farkına vardım.

Dünyaya boydan boya gerilmiş sıradan varoluşun soluk perdesi sanki aniden aralanmış, büyülü bir ülke ortaya çıkmıştı. Dostlarımın karşısında, bir kahinin, sıradan insan yığınları karşısında hissedebileceği duyguları hissetmeye başladım. Doğayla onların anlayamadığı bir dilde konuşuyordum. Onların en çılgın hayallerinde bile asla canlandıramayacakları yaşayan mucizelerle günlük temas halindeydim. Cisimlerin dış görünüşlerinin ötesine nüfuz ediyor, mabetlerin arasında dolaşıyordum. Tutunduğu ama camından yavaşça aşağı yuvarlanan tek bir yağmur damlasının küçük küreciğinin, insanlarınki kadar sert ve sürekli bir mücadeleyle sarsılışını izledim; fiziksel yaşamın tüm ortak tutkularıyla hayat bulmuş bir varoluş evreni gördüm.

Küfün yaygın olarak bulunduğu yerler —ki annem iyi bir ev kadınıydı, reçel kavanozlarındaki külleri kepçeyle alıp sertçe atardı— benim için birer ikametgahtı, küf adı altındaki büyülü bahçelerdi. Sık yapraklı ağaçların olduğu yollar, vadiler ve en şaşırtıcı çayırlarla doluydu, Bu mikroskobik ormanın fantastik ağaçlarından yeşil, gümüş ve altın ışıltılı tuhaf meyveler sarkıyordu. Bu sefer zihnimi dolduran şey bilimsel bir iştah değil, dünyadaki mucizelerin açığa vurulması karşımda, bir şairin duyacağı saf keyifti. Bu münzevi zevklerimden kimseye söz etmedim. Mikroskobumla tek başıma, manzaramı dondurarak, günden güne, geceden geceye gözümün önüne serilen, o olağanüstü mucizelere dikkat kesildim Bütün ilkel görkemiyle hala varlığını sürdüren eski cenneti keşfetmiş biri gibiydim. Tek başıma ondan zevk alır hale gelmeli, bulunduğu yerin sırrını ölümlülere vererek asla ihanet etmemeliydim. Bu andan itibaren yolum çizilmişti. Hedefim bir mikroskop uzmanı olmaktı.

Elbette her acemi gibi kendimi bir kaşif sanıyordum. O zamanlar benimle aynı amacın peşinden koşan ve araç gereçlerinin üstünlüğüyle benden çok daha güçlü binlerce keskin zekâlı insan olduğundan habersizdim. Lecuwenhoek, Williamson, Spencer, Ehrenberg, Schultz, Dujardin, Schacht ve Schleiden isimleri bana tamamen yabancıydı veya isimleri biliyorsam da bu insanların, azimli ve hayret verici araştırmalarından bihaberdim. Cihazıma yerleştirdiğim her yeni tohumsuz bitki örneğinde, dünyanın henüz bilmediği şaşırtıcı şeyler keşfettiğime inanıyordum. Herkesin bildiği terliksi hayvancığın (Rotifera vulgaris) genişleyip daralan esnek taraklarını ve suda dönüşünü ilk keşfettiğimde, içimi dolduran zevk ve hayranlığın heyecanını çok iyi hatırlıyorum.

Heyhat! Yaşım ilerledikçe ve sevgili araştırmamla ilgili birtakım çalışmalar yaptıkça, çağın en büyük insanlarından bazılarının yaşamlarını ve zekalarını adadıkları bu bilimsel araştırmaların sadece eşiğinde olduğumu anladım. Ben büyüdükçe evdekiler, bir parça yosun, pirinç tüpe konmuş su damlaları ve bir parça camın incelenmesinden, pratik sonuçlar çıkarma olasılığının düşük olduğunu görüyor, daha geçerli bir meslek seçmem konusun isteksizliğimden kaygı duyuyorlardı. Onların arzuladığı şey, işini New York’ta sürdüren ve işleri yolunda bir tüccar olan dayım Ethan Blake’in muhasebe bürosuna girmemdi. Bu öneriyle kararlı bir biçimde mücadele ettim. Ticaretin benim için hiçbir tadı yoktu, bu sadece bir hata olurdu; uzun lafın kısası, bir tüccar olmayı reddettim.

Fakat bazı uğraşlar seçmem gerekiyordu. Annem ve babam çalışmanın şart olduğu konusunda direten ağırbaşlı New England insanlarındandı. Bu nedenle, aslında zavallı Agatha Halamın mirasçısı olmam sayesinde, yaşım geldiğinde almam gereken, beni istediğimin de üstünde bir yere koymaya yeterli küçük bir serveti beklemek yerine, büyük bir kısmını kullanmama ve aradaki yıllarda bağımsız olmam için harcamama karar verildi.

Uzun süre düşünüp taşındıktan sonra, ailemin isteğine uydum ve bir meslek seçtim. New York Akademisi’nde tıp eğitimi almaya karar vermiştim. Geleceğimle ilgili bu çözüm bana uyuyordu. Bu durum, yakınlarımdan uzaklaşmama, suçlanma korkusu olmadan, zamanımı istediğim gibi kullanmama olanak sağlıyordu. Akademi ücretimi ödediğim sürece istersem katıldığım dersleri ekebilirdim ve bir sınava katlanmaya en küçük bir niyetim olmadığı gibi, “sınıfta bırakılma” tehlikesi de yoktu. Üstelik büyük bir şehirde olacaktım. Orada mükemmel aletleri, en yeni yayınları edinebilir, benimkine benzer uğraşlar peşinde koşan insanlarla sıkı dostluklar kurabilirdim.

Kısacası yaşamımı sevgili bilimime yararlı olacak şekilde adamak için gereken her şeye sahip olacaktım. Bol miktarda param vardı, bir tarafta aydınlatan aynam, diğer tarafta objektif camımla sınırlı olmayan sonsuz arzularım vardı. O halde beni, bu gizemli dünyaların meşhur bir araştırmacısı olmamı ne engelleyebilirdi? Çok büyük bir umutla New England’daki evimden ayrılıp New York’a yerleştim.

2
Bilim İnsanı Olma Özlemi

İlk işim elbette, uygun bir apartman dairesi bulmak oldu. Birkaç günlük bir araştırmadan sonra, Dördüncü Cadde’de, ikinci katta, mobilyasız çok hoş bir daire buldum; bir oturma odası, bir yatak odası ve bir laboratuvar olarak düzenlemeye niyetlendiğim daha küçük bir odası vardı. Odalarımı basit ama oldukça zarif biçimde döşedim, sonra da bütün enerjimi, ibadetimin tapınağını donatmaya adadım. Ünlü optikçi Pike’ı ziyaret ettim ve muhteşem mikroskop koleksiyonunu gözden geçirdim. Field’in Bileşiğini, Hingham ve Spencer’ınkileri, Nachet’in Binoküler’ini (stereoskopun prensiplerine dayanıyordu) ve uzun uzadıya Spencer’ın Trunnion Mikroskobu olarak bilinen aletini inceledim ki bu, çok sayıda yeniliği bir araya getirerek, titremeyi neredeyse mükemmel derecede önlemişti.

Bunun yanı sıra her türlü aksesuarı satın aldım çekme tüpleri, mikrometreler, bir kamera lucida, tabla kaldıracı, renksiz mercekler, beyaz. ışık kaynakları, prizmalar, parebolik mercekler, kutuplayıcı aparatlar, pensler, su tüpleri, daldırma pipetleri ve deneyimli bir mikroskop uzmanının ellerinde yararlı olabilecek, fakat sonradan keşfettiğim gibi benim için en ufak bir değer taşımayacak olan çok sayıda eşya. Karmaşık bir mikroskobu kullanmayı öğrenmek, yıllar süren çalışmayı gerektiriyordu. Ben bu büyük çaplı alışverişi yaparken optikçi bana şüpheyle bakıyordu. Belli ki beni, bilimsel alandaki ünlülerden birinin mi yoksa çılgın birinin mi yerine koyması gerektiğinden pek emin değildi.

Bana kalırsa ikinci düşünceye daha yatkındı. Sanırım çıldırmıştım. Her büyük deha, en büyük olduğu konuda çılgındır. Başarısız bir çılgın ise gözden düşer ve insanlar ona deli derler. Çılgın ya da değil, çok az fen öğrencisinin yapabileceği bir gayretle işe koyuldum. Atıldığım hassas çalışmayla ilgili her şeye sahiptim; en ciddi sabrı gerektiren bir çalışma, en eğilmez analitik güç, en titremez el, en yorulmaz göz, en rafine ve ustalıklı kullanım.

Laboratuvarımı araştırmalarımı kolaylaştıracak ber türlü cihazla artık fazlasıyla donatmıştım. Fakat malzemelerimin yarısı, uzun süredir raflarda hareketsiz yatmaktaydı. Gerçek şu ki, bazı bilimsel aletlerimi nasıl kullanacağımı bilmiyordum, -mikroskopla nasıl kullanıldıklarını hiç öğrenememiştim— teorik olarak anlayabildiğim kadarı ise, pratikte kullanım inceliklerini öğrenene kadar fazla işe yaramıyordu. Yine de çok hırslıydım, yorulmak nedir bilmeden, güvenilirliği olabildiğince az olan deneyler yapıyordum. Ama o kadar azimliydim ki, bir yılın sonunda hem teorik hem pratik olarak başarılı bir mikroskop uzmanı haline geldim.

Çalışmalarım süresince, her maddeden topladığım örnekleri merceklerimin altında inceledim ve sonunda bir kaşif haline geldim; fakat sadece birazcık, çünkü çok gençtim ama yine de bir kaşiftim. Ehrenberg’in Volvox kolonisinin bir hayvan grubu olduğuna dair teorisini yıkan; mide ve gözleri olan “monad’larının” sadece bir bitkisel hücre oluşumunun safhaları olduklarını, ayrıca olgunlaşmış hallerine eriştiklerinde, bitkilerden daha üst bir basamağa yükselmiş bir organizmanın onsuz eksik sayılacağı eşeysel birleşme veya herhangi bir gerçek üretkenlik eyleminden yoksun olduklarını kanıtlayan bendim. Bay Wenham ve diğerlerinin, açıklamamın optik yanılsamanın bir sonucu olduğu iddialarına rağmen, bitki hücreleri ve bitki tüylerindeki tekil dönüş hareketini, sil faaliyeti içine dahil ederek ben çözmüştüm.

Fakat, bu keşifler her ne kadar ıstırap verecek kadar zahmetli yapılmış olsalar da, yine de kendimi korkunç derecede memnuniyetsiz hissediyordum. Araç gereçlerimdeki kusurlar nedeniyle, attığım her adımda kendimi tıkanmış buluyordum. Bütün mikroskop uzmanları gibi hayal gücümün dizginlerini koyuvermiştim. Aslında, aletlerinin noksanlıklarını beyinlerinin yarattıklarıyla besliyor oldukları suçlaması, birçok uzmana yapılmış yaygın bir suçlamadır. Merceklerimin sınırlı gücünün, keşfetmeme engel olduğu, doğadaki derinliğin de ötesindeki derinlikleri hayal ediyordum. Geceleri gözüme uyku girmiyor, sınırsız güçte bir mikroskop imal ettiğimi hayal ediyordum. Sanki onunla maddenin bütün kılıflarını delerek asıl atomuna kadar inecektim. Bilgisizliğimden ötürü kullanmaya mecbur kaldığım kusurlu aletleri, o kadar çok lanetledim ki!

Büyütme gücü sadece cismin çözülebilirliği tarafından sınırlanabilecek, aynı zamanda küresel ve renksel sapmalardan arınmış olan, kısacası zavallı mikroskopçuyu sürekli takılmış bulunduğu tüm engellerden kurtaran, mükemmel merceklerin sırrını keşfetmeye ölesiye can atıyordum!

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın