Fantastik Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Bir” – Şeyda Açıkkol Altunok

Bir

Yazar: Şeyda Açıkkol Altunok
Sayfa Sayısı : 384
Edebiyatist Yayınevi – Ekim 2019

İç içe geçen yaşamlar, baştan yazılan kaderler…

Fantastik kurgusu içinde aşk, dürüstlük ve güven kavramlarını sorgulayan BİR, sadece okuru değil, zamanı, mekanı, bildiğimizi sandığımız tüm gerçekliği de sarsıyor.

Şeyda Açıkkol Altunok, olağanüstü güzellikteki dili ve özgün kurgusuyla, edebiyatımızın zirvesine tırmanmak yerine kendi zirvesini inşa ediyor.

“BAZEN TEK BİR DİLEK İÇİN KADER YENİDEN YAZILIR”

Ön Okuma

Dışarıda bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlamıştı. Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, öfkeli bir rüzgâr pencerenin kepenklerini çarpıp duruyordu. Birbirinden habersiz, bambaşka yerlerde dünyaya gözünü açmış bu üç insan, yıllarca birbirinden uzak kalmış bir aile gibi doya doya sohbet ediyor; o anın sihrini bozmamak için sözcüklerini seçerek konuşuyorlardı. Ömer’in de Sumru’nun da beyninde aynı meraklı sorular tepişiyordu oysa.

“Kara Nine de İpek’i tanıyor muydu?”

“Üçünü bir araya getiren sır neydi?”

“Koca oğlan kimdi?”

“O cinayetleri işlemiş miydi gerçekten? Neden yapmıştı? Neden bugüne kadar ortalığa çıkmamıştı? Kara Nine neden susmuştu?”

İkisi de dilinin ucuna kadar gelen bu soruları sormak için tetikte bekliyor, tam bir pundunu yakalayıp soracakken Kara Nine’nin anlattığı kıssalara dalıp gidiyorlardı.

Ömer, kısa bir sessizlik anında bunları sormak için ağzını açmışken son anda vazgeçip “Siz; ikiniz nerden tanışıyorsunuz?” diye sordu Sumru’ya gülümseyerek.

Sumru bir an bocaladı. Şaşkınlık içinde lafı toparlamaya çalışıyordu ki Kara Nine atılıp “Seninle nereden tanışıyorsak oradan Ömer Oğlum,” dedi gözlerini gözlerine dikerek. Ardından da üstüne basa basa ekledi:

“İpek ile Sumru Kızım nereden tanışıyorsa oradan!” Dudaklarında belli belirsiz muzip bir tebessüm vardı.

İkisi de donmuş kalmıştı karşısında. Ömer, ne söyleyeceğini, ne düşüneceğini bilemiyordu. Darmadağın olmuştu… Kara Nine’nin İpek’i nereden tanıdığını, adını nereden bildiğini bile sorgulamaktan acizdi. Bir yandan da beklediği anın gelmiş olmasının heyecanıyla soluğunu tutmuş, kadının anlatacaklarını bekliyordu.

Sumru, “İpek…” diye mırıldandı kendi kendine. Doğru mu duymuştu? Dudaklarını kemirirken hafızasını yokluyor; hatırlamaya çalışıyordu ama hayır, Kara Nine’ye İpek’ten söz etmediğine kalıbını basabilirdi. Kim bilir kaç kez yeltenmişti ama bir türlü yapamamıştı nedense. Tam anlatmaya niyetlendiğinde de kadın ortalardan yok olmuştu.

“Öyleyse Kara Nine, İpek’i nereden biliyordu; neden bunca zaman hiç söz etmemişti?”

“Gizli saklı yoktu ya aralarında; rüyasını anlatmadığı için darılmış mıydı acaba Kara Nine?” “Ama kendisi de susmuştu!”

Karmakarışık düşünceler içinde bocalarken aklına gelen fikirle rahatladı. “Ömer’le konuştuğumuzu duydu herhal.” Ama Kara Nine konuşmaya başladığında şaşkınlığı bir kat daha arttı.

“Sen o rüyaları görmeden önce biliyordum her şeyi,” diyordu yaşlı kadın, çektiği tespihten gözlerini ayırmadan.

“O rüyaların her bi şeyi essah mı?” diye sordu yüreği kalka kalka. Gözlerinin önüne İpek’in kanlar içinde yatan görüntüsü gelmişti. Ömer’e soramamıştı üzülmesin diye.

“Her şey rüya; her şey gerçek aslında… Şu anın gerçek olduğunu nereden biliyoruz? Eğer gerçek olan bu âlemse, biz birbirimizi nereden tanıyoruz? Daha önce hiç yüz yüze geldik mi; gelmedik! Ama daha birbirimizi gördüğümüz ilk anda içimizdeki ses tanış olduğumuzu fısıldadı yüreğimize. Size de öyle oldu biliyorum. Nereden, nasıl olduğunu bilmiyordunuz ama birbirinizi tanıyordunuz.”

İkisi de kim bilir kaç kez kendi kendilerine itiraf ettikleri bu gerçeği kadının ağzından duymuş olmanın şaşkınlığı içinde taş kesilmiş, lafın gerisini bekliyorlardı.

“Aslında her insan yaşar bunu… Gittiğiniz yeri daha önce gördüğünüzü düşünmediniz mi hiç? Bazen şaşkınlık içinde ’Ben bu anı daha önce yaşamıştım,’ diye söylenmediniz mi içinizden? Ya da biriyle konuşurken ‘Şimdi şunu söyleyecek,’ dediğinizde karşınızdakinin ağzından çıkacak kelimeleri şıp diye bildiğiniz olmadı mı? Bütün bunların anlamı nedir peki? Hiç düşündünüz mü?”

Kara Nine, cevabı içinde saklı soruların sakinliğiyle karşısındakinin tepkisini beklemeden konuşmasını sürdürdü:

“Belki bir gün bu uykudan uyanacağız ve aslında birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu anlayacağız. Ezeldeki merhabalarımızı hatırlayacağız. İnsanlar uykudadır aslında. Ölümle uyanırlar. Kıyametin kelime anlamı da uyanmaktan gelir: Kıyam etmek! Uyanmak… Kalkmak!”

“İpek de pek inanırdı böyle şeylere,” dedi Ömer hafifçe gülerek.

“İpek inanırdı; Sumru yaşıyor,” diye konuşmayı uzatmak istemediğini belirten sert bir tonlamayla noktayı koyup sedirin kenarına tutunarak ayağa kalktı Kara Nine.

“Sen bu gece burada kal Ömer Oğlum,” dedi yorgun bir sesle.

“Dışarıda yağmurdan göz gözü görmüyor. Dizin de yaralı! Bu hâlde gidemezsin onca yolu. Biz Sumru ile içeri odada yatarız. Battaniye ile yastık burada!”

Kara Nine’nin yaptığı yer yatağında yatarken kafası karmakarışıktı Sumru’nun. Hayat ne tuhaftı… Canından can verdiği çocukları başka bir evde, hem kalpleri hem bedenleri uzakta; kim bilir ne hâldeydiler. Kendisi ise aslında geçmişlerini, hatta kim olduklarını bile tam olarak bilmediği iki insanla kader birliği etmiş, aynı çatı altında hiç yabancılık çekmeden yatıyor, kendisini güvende hissediyordu… Daha birkaç ay önceki hayatı, birkaç ay önceki gerçekleri, birkaç ay önceki Sumru neredeydi? Kara Nine doğru söylüyordu belki de…

Bir rüyaydı bu hayattaki her şey!

“İpek İnanırdı; Sumru yaşıyor,” derken neyi kastetmişti acaba?

Aklı ermiyordu bu karışık işlere…

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın