Ormanın Ötesi

Karanlık Dalgalar

Not: Bu yazı, Karanlığın Dünyası (World of Darkness) isimli rol yapma oyunundaki denizler ve okyanuslarla bağlantılı varlıklar hakkındadır.  Oyun serisinin olay örgüsüne aşina olanlara önerilir. Bazı terimler için yakın anlamlarını içeren Türkçe kelimeler kullanılmış, bazı kelimeler orijinal haliyle bırakılmıştır.

“Ağlayamıyordu. İçinde biriken özlemi dökmesini engelleyen bir şeyler vardı. Gözleri dolduğu zaman nefesi kesiliyor ve damlalar düşmeden kuruyordu. Birlikte fırtınaya karşı yelken açmayı göze aldığı ruh eşi sırtını dönüp gitmişti. Yaşadıklarından sonra geçen yılların zenginliğine rağmen geçmişi hasarlı, geleceğiyse soğuk ve karanlıktı. Bedeni maddi varlığını terk etmek üzereyken, Arx-Khalkos’un düştüğünü, taş üstünde taş kalmadığını öğrendi. Bir şekilde oraya ulaşmalıydı. Pirinç Şehirden ayrılması ve bir süre sıradan dünyanın katı gerçekliğini yeniden soluması gerekiyordu. Simurg, Halife El-Dimiryat’a emanetti. Mesel ise yanındaydı…

Parlayan kuleleriyle Pirinç Şehri geride bırakıp sonsuz boşluğun içinde yolculuğuna başladı. Fakat pusulası bozulmuştu ve patlak veren kozmik fırtınada sık sık yönü sapıyordu. Ölçülemez bir zaman sonra gün ışığının ulaşmadığı sularda olduğunu ve ölüler diyarına yaklaştığını fark ettiğinde geç kalmıştı. Bilincini yitirmek üzereyken Tuatha De Danann soyundan geldiğini fısıldayan kurtarıcısı elini uzattı. Bembeyaz, devasa boyutlarda bir balinanın sırtında karanlık hiçlikten karanlık sulara geçtiler. Yüzeye doğru birlikte ilerlemeye başladılar.

Sevdiği kadından geriye kalmış tek hatırası o bozuk pusula, geçiş yaparken avucunda dağılıvermişti. Gözleri kapanmadan önce sadece “Keşke acanthus kelimesinin anlamını senden hiç öğrenmeseydim. Keşke…” diyebildi.

Gözlerini açtığında anımsadığı ilk şey Yaşlı Adam ve Deniz’den bir satırdı:

 -Gökyüzüne baktı, beyaz kümülüs bulutlarının dondurma katmanları misali dizildiğini ve daha yukarıda Eylül göğüne karşı sirrus bulutlarının ince tüylerini gördü.-”

Öykünün ilk kısmı için: Pirinç Şehrin Cinleri

DENİZLERİN KISA KEŞİF TARİHİ

“Denizi her zaman ‘La mar’ ismiyle düşünürdü, İspanyollar denizi sevdikleri zaman böyle adlandırırlardı.”

Yaşlı Adam ve Deniz-Ernest Hemingway

Suyun olduğu yerde medeniyetin de filizleneceği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Keşfetme arzusuyla başlayan deniz yolculukları, yeni halklarla tanışarak, ticaret yaparak kültürlerin karışmasını, zenginleşmesini sağlamıştır. Fakat kaynaklara erişme ve onları ele geçirme tutkusuysa savaşları, korsanlığı ve köleliği beraberinde getirmiştir.

Akdeniz havzası denizcilik tarihinde çok büyük bir öneme sahip olsa da

Örneğin M.S.300 yılında Roma’da imparatorluğa ait kara ve deniz yollarının eksiksiz listesini içeren Itinerarium Antoniaum adında bir kılavuz kitap mevcuttu. Deniz yollarının durumu imparatorluğun en önemli iki kaynağı tahıl ve maden cevherinin taşınmasında büyük önem taşıyordu.
 toplumların gözü hep daha ilerisine bakmıştır. M.Ö.1200 yıllarında Fenikeliler Akdeniz’i terk edip Kanarya Adalarını ve İngiliz Sahilleri açığındaki Scilly Adalarını (Manş Denizinin girişi) keşfetmiştir. Ortaçağ’da doğuya giden yollar ile Akdeniz önce Arapların sonra Osmanlı İmparatorluğunun kontrolüne geçmiştir. Ardından Marko Polo’nun Hindistan’ın ve Çin’in zenginlikleri üzerine anlattıkları ciddi sonuçlar doğurmuştur. Çünkü Keşifler Çağına (15. ve 16.yüzyıl) yol açan şey batılı kâşiflerin coşkusu değil, doğunun zenginliklerine giden güvenli bir deniz yolu bulma hırsıydı. Bu kadar arzulanan Hindistan’a ulaşmanın sadece deniz yoluyla yapılması hayali, gemicilerin denizde korsanlarla ve fırtınalarla boğuşmayı karada bekleyen Arap, Osmanlı ve Moğol ordularına tercih etmelerine bağlanabilir. Avrupa ülkelerindeki siyasi çalkantı, ekonomik zorluklar, politik mücadeleler, astronomi alanındaki buluşlar ve gemi yapımındaki gelişmeler İspanya, Portekiz, Hollanda ve İngiltere’yi okyanuslardaki egemen denizci uluslar haline getirmiştir. 15.yüzyılda Hansa Birliği (merak edenler için: https://www.bbc.co.uk/news/extra/A2MFANtn3Z/hanseatic_league) şehirlerinin ticari tekneleri Atlantik ve Hint okyanusunun fırtınalarına dayanabilecek gemilerin inşa edilmesine model olmuştur.

Uzun yolculuklar ve servet arzusu korsanlara, isyanlara ve kaybolan hayalet gemilere dair efsaneleri de yaratır. Mesela 1787 yılında Tahiti’den yük getirmek için yola çıkan İngiliz askeri kraliyet gemisi Bounty, teğmen Feltcher Christian liderliğindeki hoşnutsuz mürettebatın başlattığı isyanla 28 Nisan 1789’da ele geçirilmiş, ardından isyancıların bir kısmı Tahiti ve Pitcairn (Büyük Okyanus’un güneyinde, Tahiti’nin 2170 km güneydoğusunda yer alan volkanik adadır) adalarına yerleşmiştir. Mary Celeste vakası da hayalet gemi öykülerinin çıkış noktasına güzel bir örnektir ve hala gizemini korumaktadır. Gemi, 04 Aralık 1872’de terkedilmiş vaziyette bulunduğunda yaklaşık bir ay önce yola çıkmıştı ve güvertesinde altı ay yetecek kadar içme suyu ile erzak vardı. Kargosu ve mürettebatın şahsi eşyaları yerindeydi. Fakat gemide kimseye dair bir ize rastlanılmadı. Bulunduğunda ambar kapakları açık, sekstantı (enlem belirlemek amacıyla, bir gök cismiyle ufuk düzlemi arasındaki açısal mesafeyi ölçmekte kullanılan optik seyir cihazı) kayıptı. Güvertesinde normalden fazla su bulunuyordu, kaptanın kılıcı yatağındaydı ve üzerinde kırmızı lekeler vardı. Cankurtaran filikalarından biri kayıptı ve seyir defterine düşülen son kayıt geminin bulunmasından bir hafta öncesine aitti. Korsanlara bir örnek verirsek en meşhuru; 18. yüzyıl başlarında Amerikan Kolonileri civarında avlanan İngiliz Korsan Kara Sakal’dır (Edward Teach veya Thatch).  Günümüzün modern denizciliğinde korsanlık hala büyük bir problemdir. Gine Körfezi (Batı Afrika), Hint Okyanusu (Somali kıyıları), Malakka (Malezya) açıkları ve Karayipler modern zamanların korsanlık faaliyetlerinin sık görüldüğü yerlerdir.

Kuzey ülkelerinin kâşifleri, Rusya ve Sibirya’yı kat ederek veya Kanada’nın kuzeyinden ilerleyerek daha kısa bir yol aramıştır. Böylece Kuzey Buz Denizi ve Kuzey Kutbunun keşif süreçleri başlamıştır. 1800’lerden itibaren denizlerdeki araştırmalar başka bir boyut kazanır. İnsanoğlu 200 yıl içinde madencilik faaliyetleri için okyanuslardaki kaynaklara göz diker. 23 Ocak 1960’da Dünya üzerinde bilinen en derin nokta Mariana Çukuruna (10.916 metre) inilmesi, okyanus tabanı araştırmalarının da önünü açmıştır.

 

KARANLIK DÜNYANIN DERİNLİKLERİ

Herkes bu dünyevi havanın, ister karada ister denizde olsun, nefesini verirken ölen sayısız ölümlünün isimsiz sefaletleriyle korkunç bir şekilde enfekte olduğunu bilir.

Moby Dick-Herman Melville

Karanlığın Dünyasının etkisi, denizler altındaki sakinlerinde de kendisini belli eder. Garou (kurtadam) ve diğer kabuk değiştirenler, periler ve sihir kullanıcıları için W.O.D. evrenindeki yaradılış üçlüsü deniz yaşamına şöyle uyarlanmıştır;

  • Kun ya da Vatea (Wyld):Balık ve deniz memelilerin hamisidir. Merfolka göre Vatea yaratıcı babadır, Rokea ise anneleri olarak gördükleri Kun’un çocukları olduklarına inanırlar.
  • C’et (Weaver):Tüm kabuklu deniz canlılarının yaratıcısı ve kraliçesidir.
  • Qyrl ya da Dagon (Wyrm): Deniz omurgasızları onun soyundandır. Merfolka göre Dagon bir gün yeniden karaya dönecek kabustur. Meşhur deniz canavarı Kraken onun tezahürüdür. Rokea ise ona Qyrl ismini verir.
Mariner

Penumbral (maddesel dünyanın yansımalarını içeren spiritüel evren) okyanus, insanlar için fiziksel dünyada olduğu kadar misafirperver değildir. Fakat öteki dünyalar üzerine uzmanlaşanlar için su altında nefes alınabilir. Buradaki deniz ruhları genellikle köpekbalığı, deniz kaplumbağası ya da antik deniz kabukluları formunda ortaya çıkar ve onlara apsarae denir

Karanlık Majeste

Vampirler için geçmişte uzun deniz yolculuklarının neredeyse imkânsız olduğu düşünülürse denizciliğin gelişmesi işlerine çok yaramıştır. Suyun hemen üstünde deniz yollarında Lasombra klanının belirgin bir kontrolü vardır. Hem ticarette hem de korsan örgütlenmelerinde baskın olmalarının nedeni belki de abisal derinlik ile Obtenebration disiplini (gölgeler ve karanlığı kontrol edebilme gücü) arasındaki mistik bir bağdan, belki de peşinde oldukları bazı antediluvianların okyanusların derinliklerinde uyudukları söylentisinden dolayıdır. Suyun altındaysa hâkimiyet değişir. Gangrel klanının Camarilla ve Sabbat arasındaki mücadeleyle hiç ilgilenmeyen suya bağımlı az sayıdaki üyesi (Gangrel aquarius ya da mariner) okyanuslara uyum sağlamıştır ve av sahalarına girmek çok tehlikelidir.  Kan, vahşet ve entrikayla dolu vampir klanlarının bile bahsederken çekindiği, çoğu kez yok saydığı Baali’nin Akdenizde yelken açmış, tapınak vazifesi gören bir korsan gemisi olduğuna ait Ortaçağ rivayeti vardır. Ambarları istiflenmiş insan bedenleriyle dolu Karanlık Majeste’nin geceleri kıyı kıyı dolaştığı söylenir. Pasifik Okyanusundaysa kontrol doğu ve batının güçleri arasında devamlı değişmektedir. Ölüler Dünyasında Yeşim İmparatorluğu (Dark Kingdom of Jade) ile Stygia, vampirler arasındaysa Camarilla, Sabbat ve Kuei-Jin arasında mücadeleye devam etmektedir.

Keşifler zamanında Celestial Masters (İlahi Ustalar) ve Void Seekers (Kâşifler) loncaları fiziksel dünyanın ötesine geçip hem okyanus derinliklerinde hem de gökyüzünde bilinmeyeni keşfetmeye başlamıştı. Kâşifler, Birliğin (Order of Reason) gemi kaptanlarıyken Ustalar, astronomlar ve gökyüzü kalyonlarının (Sky Rigger) mucitleriydi. Ancak haritası olmayan âlemlere olan yolculuklarında birçok akıl dışı olayla da karşılaşmışlardı. Gelecekte iki grubun Teknokrasi altında birleşmesiyle oluşan Void Engineers (V.E.) konvansiyonunun alt gruplarından Dünya Sınır Bölümü (Earth Frontier Division-E.F.D.), okyanus derinliklerindeki araştırmalarına devam etmiştir. Su Altı Keşif Takımı (Aquatic Exploration Team veya Aquanaut) derin denizlerde koloniler için yaşam alanları kurmaya çalışmaktadır. Teknokrasinin teknoloji ve sibernetik uzmanları Iteration X ve genetik mühendisleri Progenitor desteği de almaktadırlar. Mistik Geleneklerin derin denizlerdeki yoğunluğu Teknokrasi kadar yaygın değildir. Su elementinin güçlerinde ustalaşmak isteyen Akashayana üyeleri, okyanusun gelgitleriyle ay arasındaki etkiye kendilerini adamış Verbena, ada kültürüne sahip ve denizlerin ruhani varlıklarıyla ilintili Dreamspeaker şamanları ile hava olayları (özellikle fırtınalar) ve su güçlerinde ustalaşan Hermes üyelerinin denizlerde yayılımı sınırlıdır. Fakat Ether’in Çocuklarının (Children of Ether) okyanus derinliklerindeki aktiviteleri yoğundur. Jules Verne’in Denizler Altında 20.000 Fersah etkisindeki teknolojileriyle donanmış, estetik ve rahatlığı barındıran gemileri derinliklerin sınırlarını zorlar. Ahab’ın Hayaleti ve Elektrik Prospero (The Electric Prospero) gemileri, Teknokrasinin saldırılarını savuşturmaktadır. Hepsinin dışında kalan Kopa Loei’nin resiflerin ve adaların ruhlarıyla bağlantıları çok güçlüdür. (bkz. https://www.kayipdunya.com/ilker-bozdemir/baglantisizlar-ittifaki-iii-kopa-loei) Okyanusun derin çukurları Nephandi’nin Malfeas Labirentlerine açılan kapılardır. Bu sapkınların en güçlü kalelerinden Drachus Vachor, Ulic Batu ufuk diyarında (Horizon Realm) hastalıklı bir rezonansa sahip, dipsiz Kül Denizinin içinden yükselen çarpık, grotesk bir yapıdır.

Hiyerarşi Lejyonları

Atlantik Okyanusu, yoğun kullanılan ticari deniz rotalarıyla doludur. Ayrıca Derin Umbrayla (Deep Umbra) aramızdaki bariyer neredeyse ortadan kalktığı için birçok geminin iz bırakmadan kaybolduğu Bermuda Şeytan Üçgeni ve kötü şöhretli Sargossa Denizi burada yer alır. Sargossa Denizi yüzeyini kaplayan sargassum cinsi deniz yosunlarıyla bilinir. Bu yosun adaları, eski çağlarda denizcilerin başına bela olmuştur. Su altı yaşamı zayıftır ve Hiçliğin (Oblivion) kustuğu ölü denizcilerin spectre gemileri sık görülür. Karayipler, Ölüler Krallığı Stygia’nın gemilerini demir attığı Port Royal Nekropolüne ev sahipliği yapar. Stygia’nın Hiyerarşi Lejyonlarının gemileri, Kaçakların (Renegades) ve Kâfirlerin (Heretics) tekneleri, Yeşim İmparatorluğu ile öteki karanlık krallıkların gemileri Gölgeler Denizinden (Sea of Shadows) dünyamız okyanuslarına sürüklenir. Güçlü memoriam (yaşayanların zihinlerindeki hatıralardır) sahibi meşhur batıklar hariç çoğu denizcinin zincirleri (fetter-hayaletlerin varoluş enerjilerini koruyan, ölümlü zamanlarından kalma özel eşyaları) ulaşılamayacak derinlikte olduğu için mutlak yok oluşun çağrısına kapılıp spectreye dönüşme riski yüksektir. Buralarda Dirilenlere de (Risen) rastlanılabilir. Hayalet olarak değil, bedeniyle birlikte geri dönen dirilenler, Ölüler Dünyasının çözülememiş bir fenomenidir. Onlarda çürüme ya da yavaşlık gibi zombilere has olumsuzluklara rastlanılmaz. Sık sık vampirlerle karışıtırılırlar. Hem vampirlerin hem de hayaletlerin bazı güçlerine sahip olabilirler ve vampirlerin aksine güneşten asla etkilenmezler.

Mer

Derinlerde, karadaki peri kuzenleriyle neredeyse hiç bağı kalmamış, pırıltılı mercan şehirlerinde yaşayan Merfolk ve mağaralarda barbarca bir hayat sürdüren Murdhuacha yaşar. Yeryüzündeki gibi rüya gücünü yok eden banallikten (banality) etkilenmezler. Güçlerinin enerjisini Rorqual verir. Merfolk kibirli bir halktır. İnsanlar daha gelmeden önce ilk rüyaları gören periler soyu Tuatha De Danann’dan geldiklerini iddia ederler. Genellikle kıyılarda gezinen ve fok formunda olmayı seven kuzenleri Selkie ile neredeyse hiç iletişim kurmazlar. Karadaysa, sadece perilerin seyyahları Eshu’nun denizdeki hikâyelerden haberi vardır. Onlar açık yolların çağrısına asla dayanamazlar, var olan ya da unutulmuş sayısız medeniyetin hikâyeleri ve efsanelerini bilen doğuştan gezginlerdir.

“Bugün Inssmouth halkında gözle görülür, garip bir bozukluk var-nasıl açıklayacağımı bilmiyorum, ama içinizi gıcıklayan bir şeyler… …Bazılarının düz burunlu ve patlak, sanki hiç kapanmayacakmış gibi görünen gözlü, acayip, dar kafaları var ve derileri de bir tuhaf, pürüzlü, kabuklu ve boyunlarının yanları da tümüyle pörsümüş, buruş buruş…” (Cthulhu’nun Çağrısı-Innsmouth Üzerindeki Gölge, İthaki Yayınları, 2000)

Murdhuacha

Fomori ürünü vahşi ve karanlık rüyalardan yaratıldıkları söylenen Murdhuacha, koloniler halinde hayvansı bir saldırganlıkla karanlık mağaralarda yaşar. Bir söylenceye göre banallikten uzak durabilmek için en derin ve en karanlık suları yaşam alanı seçmeleri onları bu hale getirmiştir.

Garou etkisi sadece kıyılarla sınırlı kalmaktadır. Kendilerini Gaia’nın koruyucusu olarak addetmekle birlikte belkide onun ekolojisinin neredeyse dörtte üçünün sular olduğundan bihaberdirler. Sadece Bone Gnawler üyeleri limanlarda ve gemilerde faaldir. Diğer Garou kabilelerince hakir görüldüklerinden hayatta kalabilecekleri her yeri benimseyen bu kabilenin mensupları için deniz yaşamı iyi bir tercih olabilmektedir. Garounun karadaki savaşından (War of Rage) uzak duran, köpekbalığı kökenli Rokea (uzak doğu kolu Same Bito), neredeyse insan tarafını unutmuş, okyanusların derinliklerini sahiplenmiştir. Nadiren denizi terk ederler ve diğer kabuk değiştirenlerle iletişimleri problemlidir.

Rokea

W.O.D. denizlerinde iki güçlü sihirsel enerji kaynağı vardır. Birincisi ve en önemlisi; Rorqual’dır (su altı dünyasının en büyük balina familyasından oluklu balina ya da yunus gibi deniz memelisi formunda yaşayan denizlerin gizemli hizmetkârlarıdır. Hepsine oyun jargonunda Rorqual denilmektedir). Onlara bir tür canlı Caern gibidir. Okyanusların enginliği boyunca seyahat ederler ve sulara Rokea için Gnosis (biçim değiştirenlerin özel özel güçleri için enerji, bir nevi mana), Merfolk ve Murdhuacha için Glamour (perilerin rüya enerjisi) kanalize ederler. Hatta Gangrel aquarii için vitae (kan) kaynağıdır. Karanlığın Dünyasında Rorqual hızla kirletilen denizlere yeniden yaşam verebilen yegâne varlıktır. Bazıları nadiren insan formunu seçip karada vakit geçirmeyi, kayalıklarda denizlerin şarkısını söylemeyi isteyebilir. İkincisi, özel su altı bölgeleri Grottodur (mağara- yeryüzünde sihir kullanıcılarının Node, Garou ve diğer kabuk değiştirenler Caern adını verir). Mariana Çukuru, en güçlü Grotto olup Merfolk ve Rorqual için cezbedicidir. Bu kaynak aynı zamanda yıkım ve yok oluşa açılan spiritüel bir kara delik barındırması sebebiyle de başka bir gücün de ilgisini çekmektedir; Pentex’in… (Wyrm’e hizmet eden çok uluslu holding, Garounun yeryüzündeki baş düşmanıdır).

Rorqual

Tarihte kimi Void Seeker kaptanları, denizlerin dipleri için cehenneme açılan kapılardır demiştir. V.E., Boyutsal Anomali (Avatar Fırtınası) sonrasında derinden sık sık tanımlanamayan yaratıkların çıktığını ve öteki dünyaların artık yüzyıllar öncesinde Celestial Masters arşivlerinde yazılmış korkunç hikâyeler barındırdığını rapor etmiştir. Bu yaratıklardan en meşhuruysa Krakendir.

Kraken

“Dehşetin keskin uçları köreliyor ve o bilinmeyen deniz derinliklerine, oradan korkmak yerine tuhaf bir şekilde çekildiğimi hissediyordum.” (Cthulhu’nun Çağrısı-Innsmouth Üzerindeki Gölge, İthaki Yayınları,2000)

Chulorviah

Abisal ırk ya da Kraken soyu da denilen Chulorviah, dipten gelen bir diğer büyük tehlikedir. Sadece abisal derinliklerde ortaya çıkar ve hem kafadan bacaklılar hem de insanlar üzerinde parazit olarak yaşar. Tamamen amfibidirler ve tüm derinliklerde hayatta kalabilirler.

Kurbanlarına Chulorviosis isminde bir virüs bulaştırırlar. Virüs, insanlar ve omurgasızlarda değişiklikler yaratır. Eğer konak bir insansa değişken renkte bir cilt değişimi olabilir veya ahtapot ağzına benzeyen bir gaga ile dokunaçlar çıkabilir. Kurban bir kafadan bacaklıysa körelmiş parmaklara benzer uzantılar ve insanımsı gözler oluşabilir. Sihir kullanıcılarına göre çok daha korkunç ve tehlikeli varlıkların âleminden gelen bir parazit, biçim değiştirenlere göreyse Wyrm izi taşıyan ve bu dünyaya çok iyi adapte olmuş fomordur.

TEKNOKRATİK UMUDUN KALESİ: YEMAJA İSTASYONU

Boyutsal Anomali (Mistik Gelenek tabiriyle Avatar Fırtınası) Teknokrasinin derin uzaydaki istasyonlarının büyük bölümünü yok etmiştir. Denizleri kendi yuvaları yapmak isteyen D.S.B. Su Altı Keşif Takımları, bunların yerini alacak denizaltı yapıları inşa etmeye başlamıştır. Ayakta kalmayı başaran Yemaja istasyonu D.S.B.’nin en eski merkezlerinden olup 1694 yılında Kuril-Kamçatka Çukuruna (kuzey Pasifik) inşa edilmiştir. Mürettebatı, 1999’da yaşanan büyük yıkımda binlerce hayatı kurtarmayı başarmıştır. Anomali sırasında kaybolanların ya da yakınlarına erişmeye çalışanların resim ve notlarının iliştirildiği İstasyondaki özel alan bugün Duvar ismi verilen bir anıt haline gelmiştir. Duvar, teknokratlar için bir tür ziyaret ve anma merkezine dönüşmüş hatta teknokratik paradigmaya tamamen zıt olmakla birlikte bazı V.E. mensuplarının gözünde “kutsal alan” muamelesi görmeye başlamıştır. Anıtın varlığı, istasyonun rezonansında bazı kuvvetli etkiler yaratmaktadır. Duvar üzerindeki yoğun duygusal enerji, mürettebatında işbirliği ve uyum içinde olma isteğini artırmaktadır. Yapılan incelemede bu “Birlik Olma” rezonasının bir tür zihin prosedürü etkisi (Geleneklerin bakış açısıyla bakarsak Mind küresi etkisidir) olduğu keşfedilmiştir. Yemaja İstasyonunun boyutsal uzaydaki yerinde de bazı değişiklikler yaşanmaktadır.  Geçmişte, istasyon sabit geçitlere sahip değildi ama giriş yapmakta zor olmuyordu. Eğer D.S.B. bulguları doğruysa Yemaja, yoğun duygusal enerjinin odaklandığı spontane bir geçit oluşumunun merkezinde, boyutsal çatlaklara doğru kaymaktadır.

BATIK ŞEHİR

Kimi sihir kullanıcısına göre Cebelitarık’ın açıklarında, Ortaçağ Hermetik arşivlerindeyse Ege Denizinde bir yerlerde sulara gömülmüş mucizelerin antik şehri Atlantis’den bahsedilir. Efsanevi şehir, tapındıkları kaprisli deniz tanrısı yüzünden veya sihir sanatlarında üstat olanların kibirlerinin kurbanı olmuştur. Karadan sürgün edilmiş, deniz canlılarının yuvası olmuş, geçmişin görkemi tuzlu suyunun etkisiyle silinmiş ve geriye sadece siluetler kalmıştır. Fakat hala hazinelerini içinde saklamaktadır ve bunlardan en kıymetlisi muhteşem kütüphanesidir. Ortaçağda Astral Umbrada  varlığını sürdüren şehrin Atlantisli ruhlarla iletişime geçebilecek kadar yetenekli sihir kullanıcılarına kütüphanesinin kapılarını açtığı söylenir.

DERİN DENİZ PROJESİ

Project Deepwater, sadece W.O.D.’un ikinci edisyonunda bulunmaktadır ve güncel hikâye akışında değildir.
Dünya Sınır Bölümü (D.S.B.) 1910’larda su altında bir kent kurmak için proje başlatmış 1950’lerin sonundaysa sivil yerleşime hazır hale getirmeyi planlamıştır. Fakat N.W.O. ve Sendikanın (Syndicate) mali desteğini kesmesiyle proje sonlandırılmıştır. 1920’lerin ortalarında Premium Petrol Şirketinin bir uzmanı, hala nasıl elde ettiği bilinmemekle birlikte Derin Deniz Projesinin planlarına ulaşır. Şirketin yönetim kurulunun ilgisini çeken çalışmanın devam etmesi için projede yer almış D.S.B. mühendisleriyle iletişime geçerler. Şirket, ortak olmak koşuluyla tüm maliyetleri fonlamayı teklif eder ve projeye kaldığı yerden devam edilir. Premium Petrol Şirketi yıllar sonra Pentex’e dönüşecektir.

İstasyonun temeli Mariana Çukurunun sınırında 1930’larda atılır. Fakat araya 2. Dünya Savaşının girmesi ve D.S.B.’nin kaynağını tespit etmekte zorlandığı irili, ufaklı saldırılar nedeniyle ancak 70’lerin başında tamamlanabilir. Piramit biçimli yapısının dış yüzeyi deniz canlılarının tutunamayacağı bir tür özel seramik kaplamadır. Merkezinde futbol sahası büyüklüğünde, denizaltılar için yapılmış havuzu bulunur. Sondaj cihazları, pompalar ve karmaşık borulardan oluşan nemli kanal sisteminin ardında ofisler ve laboratuvarlar vardır.

80’li yıllarda çalışanlarda tanısı konulamayan mide bulantıları ve cilt hastalıkları baş gösterir. Projedeki V.E. ve Progenitor mühendisleri bir tedavi bulmak için Pentexle ortak çalışma başlatır ama belirli bir aşamaya gelen teknokratlar ortadan kaybolur. İstasyon, zamanla gizemli olayların sık yaşandığı bir yere dönüşür. Rorqual katliamı, istasyondaki Pentex yöneticilerindeki Chulorviah etkisi, istasyonun yarattığı Wyrm bulaşmış ağır kirlilik, yakınındaki Merfolk toplumunu ve Rokea popülasyonunu çok kötü etkilemiştir. Zaman zaman istasyona saldırılar düzenleseler de neyle karşı karşıya olduklarını tam olarak keşfedemediklerinden çabaları sonuçsuz kalmaktadır. Yapının Umbranın katmanlarında derine indikçe görüntüsü daha korkunç bir hal almaktadır. Örneğin Ölüler Dünyasında üzerinin çürümüş deniz canlıları ve insan bedenleriyle kaplı bir yansımasının olduğu söylenmektedir.

BOĞAZİÇİNDE BİR DENİZ CANAVARI

Doğu Romalı tarihçi Prokopios, Gizli Tarih isimli eserinde İmparator Justinyen döneminde Profirion adı verilen, balinaya benzer bir yaratığın gemilere dadandığını ve elli sene boyunca Boğaziçi’ndeki ulaşımı tehlikeye attığını yazmıştır.

“İmparatoriçe yılın büyük bir bölümünü, daha çok Herion denilen yerde, denize bakan yazlıkta geçirirdi. Bu durum ise çok sayıdaki maiyeti için büyük tedirginlik demekti. Çünkü yiyecekler çoğu kez yetişmezdi, denizde fırtına kopabilirdi ya da Porfirion beklenmedik bir saldırıda bulunabilirdi.”

(Prokopios, Bizans’ın Gizli Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, s80.2008)

 

 

Çizimler:

Elos Michailidis
Winslow Homer
Guy Davis
Jeff Rebner
Andrew Bates
Leif Jones

 

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş

avatar

İlker BOZDEMİR

Karadeniz'de doğdu, İç Anadolu'da büyüdü, Marmara'da yaşıyor. Mesleğinin ördüğü boğucu duvarlar arasında bulduğu çatlaklardan kaçıp ya tabiata sığınıp kamp yaparak ya da zarları yanındaysa GM'lik yaparak nefes almaya çalışıyor. Hayatın bir gerçeği ne yazık ki her şeyin sonunda kürkçü dükkanına geri dönüyor. Fakat bir sonraki kaçış için çatlaklar aramaya devam ediyor.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da