Bilimkurgu Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Toplu Öyküler 3 Cilt” – Philip K. Dick

Bay Uzay Gemisi Toplu Öyküler 1.Cilt

Yazar: Philip K. Dick
Çevirmen : Berna Kılınçer
Sayfa Sayısı : 600
Alfa Yayınları – Haziran 2018

Genel İnceleme Puanı

En büyük bilimkurgu yazarının 5 ciltlik bütün öykülerinin ilk cildi yazarının alışılmadık, nüktedan, kendisine özgü felsefi dünya görüşünü gözler önüne seriyor. Biri hariç bütün öyküler 1951-1952 yıllarında dokuz aylık bir dönemde yazılmıştır.

Yirmili yılların başındaki PKD’den ilk darbe.

“Bilimkurguda görüşlerini ifade etmek için ideal formunu bulan Felsefi bir yazara uygun bir çaba.”  -The Independent

“Kurmaca edebiyatın her türünü en özgün biçimde uygulamış bir yazar. Philip K. Dick avrupalı avangartçıların çoğunu çıkmaz bir sokakta yerinde sayanlara dönüştürüyor.” -Sunday Times

“Tarifi mümkün olmayan ve benzersiz bir sanatçı.” -Ursula K. Le Guin

HER DAİM DÜNYANIN EN İYİ BİLİMKURGU YAZARI OLARAK KALACAKTIR.

Ön Okuma

ÖYKÜLER: İstikrar – Roog – Küçük Hareket – Ötedeki Vub – Silah – Kafatası – Savunmacılar -Bay Uzay Gemisi – Ormandaki Kavalcı – Sonsuzlar – Saklama Makinesi – Harcanabilir – Değişken Adam – Yorulmaz Kurbağa – Kristal Mezar – Kahverengi Oxford’un Kısa Mutlu Yaşamı – Yapıcı – İşgüzar – Hesaplaşma – Ulu C – Bahçede Elflerin Kralı – Koloni Ganimet Gemi – Dadı

İSTİKRAR

Robert Benton yavaşça kanatlarını açtı, birkaç kez çırptıktan sonra görkemli bir havalanışla çatıdan karanlığa uçtu. Gece onu hemen yuttu. Altındaki yüzlerce küçük ışık noktası başka insanların uçtuğu başka çatıların işaretiydi. Yanından mor bir renk süzülerek siyahlığın içinde kayboldu. Ama Benton farklı bir ruh hali içindeydi, gece yarışı fikri ona çekici gelmiyordu. Mor renk tekrar yakınına gelip, davetkârca elini salladı. Benton daveti reddedip üst hava katmanlarına yükseldi.

Bir süre sonra düz uçuşa geçip altındaki Hafiflik Kenti’nden gelen hava akımları üzerinde alçalmaya bıraktı kendini. İçini harika neşelendirici bir his doldurdu. Dev, beyaz kanatlarını çırptı, çılgınca bir neşeyle kendini yanından geçen küçük bulutlara attı, içinde uçtuğu muazzam siyah çanağın görünmez zeminine daldı, en sonunda kentin ışıklarına doğru alçaldı. Boş vakti sona ermek üzereydi. Çok aşağılarda diğerlerinden daha parlak bir ışık ona göz kırptı: Denetim Bürosu.

Bedenini bir ok gibi hedefleyerek, beyaz kanatlarını sırtında kapadı ve oraya doğru yöneldi. Dümdüz, kusursuz bir şekil halinde aşağı indi. Işıktan sadece otuz metre ötede kanatlarını açtı, çevresini saran sağlam havayı yakalayıp düz bir çatıya kondu. Benton bir kılavuz ışık yanana kadar yürüdü, ışığın yardımıyla giriş kapısını buldu. Kapı parmaklarını bastırdığında açıldı. İçeri girdi. Hiç beklemeden inmeye başladı, inerken hızı giderek artıyordu. Küçük asansör aniden durduğunda Denetim Ana Bürosu’na adım attı.

“Merhaba” dedi Denetçi. “Kanatlarını çıkar ve otur.”

Benton söyleneni yaparak kanatlarını duvarda dizili küçük kancalardan birine astı. Görebildiği en iyi sandalyeyi seçip ona doğru yürüdü.

“Ah” diye gülümsedi Denetçi. “Rahatlığa önem veriyorsun.”

“Şey” diye karşılık verdi Benton. “Boşa gitmesini istemem.”

Denetçi ziyaretçinin arkasına saydam plastik duvarların ötesine baktı. Arkada Hafiflik Kenti’ndeki en büyük odalardan biri duruyordu. Göz alabildiğine ve daha da öteye uzanıyorlardı. Her biri…

“Beni görmek istemişsiniz?” diye onu böldü Benton. Denetçi öksürüp birtakım metal kâğıt yaprakları takırdattı.

“Biliyorsun” diye başladı, “Parolamız istikrar. Uygarlık yüzyıllardır yukarı tırmanışta, özellikle de yirmi beşinci yüzyıldan bu yana. Ancak biliyorsun ki bir doğa kanunu olarak uygarlığın ya ileri ya da geri gitmesi gerek, sabit kalamaz.”

“Bunu biliyorum” dedi Benton kafası karışmış bir halde. “Çarpım tablosunu da biliyorum. Bunu da ezbere söyleyecek misiniz?”

Denetçi onu duymazdan geldi.

“Ancak biz bu yasayı çiğnedik. Yüzyıl önce…”

Yüzyıl önce! Özgür Almanya Devletleri’nden Eric Feidenburg’un, Uluslararası Konsey Salonu’nda toplanmış delegelere insanlığın sonunda zirveye ulaştığını ilan etmesinin üzerinden o kadar da uzun zaman geçmemiş gibi geliyordu. Freidenburg daha fazla ilerlemenin imkânsız olduğunu söylemişti. Son birkaç yılda yalnızca iki önemli buluş kayda geçirilmişti. Bundan sonra büyük grafikleri ve çizelgeleri izlemişler, çizgilerin en altta hiçliğe inene kadar karelerine göre inişini çıkışını görmüşlerdi. İnsan yaratıcılığının büyük kuyusu kurumuş, Eric de ayağa kalkıp herkesin bildiği, ama söylemekten korktuğu şeyi söylemişti. Resmi biçimde açıklanmasından sonra Konsey, doğal olarak bu sorunu ele almak zorunda kalacaktı.

Çözüm için üç fikir vardı. Bir tanesi diğer ikisinden daha insancıl görünüyordu. En sonunda bu çözüm benimsendi. Bu… İstikrar Sağlamaydı! Başta insanlar öğrendiğinde büyük sıkıntı oldu, pek çok büyük kentte kitlesel ayaklanmalar çıktı. Borsa çöktü, pek çok ülkenin ekonomisi çığrından çıktı. Yiyecek fiyatları arttı, açlık meydana geldi. Üç yüzyıldan beri ilk kez savaş patlak verdi! Ama istikrar sağlamaya girişilmişti bir kere. Muhalifler yok edildi, radikaller zorla sürüldü. Zor ve zalimceydi, ama tek çözüm bu gibi görünüyordu. En sonunda dünya geriye ya da ileriye bir değişimin olmayacağı katı bir hal alarak duruldu.

Her yıl sakinler kötü yola sapıp sapmadıklarını sınayan bir haftalık zor bir sınava giriyordu. Gençler on beş yıl boyunca yoğun bir eğitimden geçiyordu. Diğerlerine ayak uyduramayanlar gönderiliyordu. Buluşlar Denetim Büroları tarafından İstikrar’ı bozmayacaklarından emin olmak için inceleniyordu. Eğer bozacakları izlenimi edinilirse…

“İşte bu nedenle buluşunun kullanılmasına izin veremem diye açıkladı Denetçi Benton’a. “Kusura bakma.”

Denetçi, Benton’u izledi. Adam irkildi, yüzündeki kan çekildi, elleri titredi.

“Hadi ama” dedi merhametli bir sesle, “Bu kadar üzülme, yapacak başka şeyler var. Ne de olsa gönderilme tehlikesi içinde değilsin”

Ama Benton ona bakmakla yetindi. En sonunda şöyle dedi:

“Ama anlamıyorsunuz. Benim bir buluşum yok. Neden söz ettiğinizi bilmiyorum.”

“Buluşun yok mu!” dedi Denetçi hayretle. “Ama onu kaydettirdiğin gün ben buradaydım! Sahip olduğunu gösteren belgeyi imzaladın! Bana maketi verdin!”

Benton’a baktı. Sonra masasındaki bir düğmeye basıp küçük bir ışık çemberine,

“34500-D ile ilgili bilgi lütfen” dedi.

Kader Ajanları Toplu Öyküler 2.Cilt

Yazar: Philip K. Dick
Çevirmen : Berna Kılınçer
Sayfa Sayısı : 592
Alfa Yayınları – Ağustos 2018

“Dick aslında; gerçeklik ve delilik, zaman ve ölüm, günah ve kurtuluş konularında bizi eğlendiriyor. Kimse farkında değil, ama o bizim yerli Borges’imiz…”
-Ursula K. Le Guin, New Republic

“Philip K. Dick, sizi gerçekten insanların zihninin içine sokuyor ve bunu, Alanındaki herkesten daha iyi yapıyor.” -Wall Street Journal

Ön Okuma

ÖYKÜLER: Kurabiye Hanım – Kapının Arkasında – İkinci Tür – Jon’un Dünyası – Kozmik Avcılar – Oğullar – Bazı Hayatlar – Marslılar Geliyor – Yolcu – İstediği Dünya – Yüzey Baskını – Proje: Dünya – Kürelerin Derdi – Alacakaranlıkta Kahvaltı – Pat’in Hediyesi – Başlıkçı – Kurumuş Elmalar – İnsan Dediğin – Kader Ajanları – Olmayan Gezegen – Sahtekar – James P. Crow – Ziyaretçiler – Küçük Kasaba – Hediyelik Eşya – İnceleme Ekibi – Meşhur Yazar

KURABİYE HANIM

“Nereye gidiyorsun Bubber?” diye seslendi Ernie Mill yolun karşısından, bir yandan da dağıtacağı gazeteleri düzenliyordu.

“Hiç,” dedi Bubber Surle.

“Hanım arkadaşını mı göreceksin?” Ernie güldü de güldü. “Neden o yaşlı kadını ziyaret ediyorsun ki? Bize de söylesene!”

Bubber yoluna devam etti. Köşeyi dönerek Elm Sokağından aşağı indi. Şimdiden yolun sonundaki evi görebiliyordu, arsada biraz geriye doğru inşa edilmişti.  Evin önü yabani otlarla kaplıydı, rüzgarda hışırdayan ve çatırdayan kuru yaşlı otlar. Ev küçük gri bir kutuydu, bakımsız, boyasız. Verdanda basamakları bel vermişti. Verandada üzerinde bir parça yırtık kumaş asılı, eski püskü bir sallanan iskemle vardı.

Bubber taş yolda ilerledi. Her an çökecekmiş gibi görünen basamaklardan çıkarken, derin bir soluk aldı. Kokuyu alabiliyordu, harika, sıcak bir kokuydu. Ağzı sulanmaya başladı. Bubber kalbi beklentiyle çarparak zilin sapını çevirdi. Zil kapının diğer tarafında paslı paslı gıcırdadı. Bir süre ses seda çıkmadı, sonra birinin hareket ettiğini duydu.

Bayan Drew kapıyı açtı. Yaşlıydı, çok yaşlı, evin önündeki kuru otlar gibi kuruyup kalmış ufak tefek bir kadındı. Bubber’a gülümseyip içeri girmesi için kapıyı ardına kadar açtı.

“Tam zamanında geldin,” dedi. “İçeri gel Bernard. Tam zamanında geldin, şimdi piştiler.”

Bubber mutfak kapısına gidip içeri baktı. Onları görebiliyordu, ocağın üzerindeki büyük mavi bir tabağın içindeydiler. Fırından yeni çıkmış, bir tabak taze, sıcak kurabiye. Kuru üzümlü fındıklı kurabiyeler.

“Nasıl görünüyorlar?” dedi Bayan Drew. Hışırdayarak oğlanın yanından geçti ve mutfağa girdi. “Belki biraz da soğuk süt. Soğuk süt seversin yanında.”

Arka verdandadaki camlı dolaptan süt sürahisini aldı. Sonra bir bardağa süt koyup, kurabiyeleri küçük bir tabağa yerleştirdi.

“Oturma odasına geçelim.” dedi.

Bubber başını salladı. Bayan Drew sütü ve kurabiyeleri içeri taşıyıp, koltuğun koluna koydu. Sonra kendi koltuğuna oturup, Bubber’ın kendini tabağın yanına atmasını ve kurabiyeleri ağzına tıkmasını izledi. Bubber her zamanki gibi açgözlülükle yedi, bütün dikkati kurabiyelerdeydi, çiğneme sesleri dışında ortalık sessizdi. Bayan Drew oğlan yemeyi bitirip geniş göbeği bir kat daha şişene kadar sabırla bekledi. Bubber tabağındakileri bitirince mutfağa, dosdoğru ocağın üstündeki kalan kurabiyelere baktı.

“Geri kalanını sonra yemek için beklemek ister misin?” dedi Bayan Drew.

“Tamam,” diye kabul etti Bubber.

“Nasıldılar?”

“Güzel.”

“İyi.” Koltuğunda arkasına yaslandı. “Eh, bugün okulda ne yaptın bakalım? Nasıl gitti?”

Ufak tefek yaşlı kadın, oğlanın huzursuzca çevresine bakınmasını izledi.

“Bernard,” dedi sonunda. “Biraz kalıp benimle konuşur muydun?”

Yetenekliler Dünyası Toplu Öyküler 3.Cilt

Yazar: Philip K. Dick
Çevirmen : Berna Kılınçer
Sayfa Sayısı : 591
Alfa Yayınları – Ekim 2018

“Kendi döneminin en eğlenceli bilimkurgu yazarıydı ve en korkutucusu. Onun korkuları hepimize ait korkulardı ama o bunları hiç kimsenin ifade edemeyeceği bir biçimde ifade ediyordu.” -The Encyclopedia of Science Fiction

“Belki yazdığı bilimkurgu değil, metafizik ya da teolojik kurmaca. Her ne ise sanki yazdıklarını uydurmamış da gerçekten bir biçimde yaşamış gibi geliyor insana.” -John Brunner

Ön Okuma

ÖYKÜLER: Av Mevsimi – İpteki Yabancı – Gözlerinde – Altın Adam – Çarkıfelek – Son Efendi – Yaratık Baba – Tuhaf Cennet – Tony Ve Böcekler – Sıfır-O – Efendi Ve Kulları – Sergideki Parça – Sürünenler – Satış Konuşması – Alicengiz Oyunu – Şu Sıkıcı Dünya – Foster, Öldün Sen – Yazıcının Ödülü – Savaş Gazisi – Orta Yol – Uyumsuz – Yetenekliler Dünyası – Kurtar Çocuğumu Süper İnsan!

AV MEVSİMİ

Profesör Anthony Douglas kendini minnetle tek kişilik kırmızı deri koltuğuna bırakıp içini çekti. Uzun iç çekişine, ayakkabıların zahmetle çıkarılması ve sayısız oflama puflamayla bir köşeye atılması eşlik etti. Ellerini geniş göğsünde kavuşturdu, gözlerini kapatıp arkasına yaslandı.

“Yorgun musun?” diye sordu Laura Douglas. Koyu gözleri anlayışlıydı, mutfaktaki fırının başından dönüp adama baktı.

“İyi bildin.” Douglas koltukta karşısında duran akşam gazetesini gözden geçirdi. Değer miydi? Aslında hayır. Sigarasını bulmak için ceketinin cebini yokladı, sonra tembel tembel bir tane yaktı.

“Evet yorgunum doğru. Yeni bir araştırma sahasına giriyoruz. Bugün Washington’dan bir grup zeki genç geldi. Evrak çantaları ve sürgülü hesap cetvelleri.”

“Yoksa…”

“Ah, hala işin başındayım canım.” Profesör Douglas’ın ağzı kulaklarına vardı. “Ağzından yel alsın.” Soluk gri sigara dumanları çevresinde kabardı.

“Beni geçmelerine daha birkaç yıl var. Sürgülü hesap cetvellerini biraz daha eskitmeleri gerekecek…”

Karısı gülümseyip yemeği hazırlamaya devam etti. Belki bu küçük Colorado kasabasının atmosferi yüzündendi. Çevrelerindeki kayıtsız, heybetli dağlar. Bol oksijenli serin hava. Sessiz kasaba sakinleri. Her halükarda, meslektaşlarının üzerinde baskı oluşturan gerginlik ve şüpheler kocasını hiç etkilemiyor görünüyordu. Bu günlerde nükleer fiziğin safları girişken yeni başlayanlara dolup taşıyordu. Tecrübelilerin konumları sarsılmaya başlamış, aniden tehlikeye girmişti. Her üniversite, her fizik bölümü ve her laboratuvar bu yetenekli gençlerle dolup taşıyordu. Her yerden uzak olan Bryant Üniversitesinde bile durum böyleydi.

Ne var ki Anthony Douglas endişeliyse bile bunu hiç belli etmiyordu. Koltuğunda keyifle dinleniyordu, gözleri kapalı, dudaklarında mutlu bir gülümseme, yorgun ama huzurlu. Bir kez daha içini çekti, ama bu seferki yorgunluktan değil keyiftendi.

“Doğru,” diye mırıldandı tembel tembel. “Babaları yaşındayım ama hala onlardan fersah fersah ilerideyim. Elbette yol yordam biliyorum ve…”

“Ve ipleri elinde tutmasını. En azından tutulmaya değer olanları.”

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın