Fantastik Fantastik Hikaye Hikayeler

KÂBUS SİLİCİ – 3 – Dadanık

2008 yılında kullanıma giren dreamrecorder aparatı sayesinde rüyalar kaydedilmeye başlandı. Depresyonlu hastalarda ve sara gibi nörolojik rahatsızlıklarda manyetik uyarım tedavisine de eş zamanlı geçilmişti. Daha sonra Japon patentli Dreamtwin makinelerini rüyaları bölüşmek için kullandı. Bu sayede psikologlar hastalarını rahatsız eden kâbusları bizzat deneyimlemek şansına erişmişlerdi. Gece rüyalarına musallat olan kâbusları defetmek için iki yöntem vardı. İkisi de çok yeniydi. Birincisi hastanın beyni civarındaki manyetik alan gücünü biraz artırmaktı. Diğeri de beyne minik elektrik şokları vermekti. Bu arada tıpkı antibiyotiğe direnç gösteren ve mutant karakter kazanarak ilaçlara aldırış etmeyen bakteriler gibi kabuslar da direnç kazanmaya başladıklarından seanslar bayağı zorlu geçmektedir. Psikolog Safire Kayacı hastalarını sağaltmada manyetik alan kullanan ekoldendir. Bu tür sağaltıcılara argoda Kâbus Silici adı verilmektedir.

Kapının olmaması çok feci bir şeydi. Nermin Akıncı parmaklarıyla küçük ve eşyasız odanın hemen hemen her noktasını yoklamıştı. Bitkince ışığın ve havanın nereden geldiği belli olmayan odanın beyaz badanalı duvarlarına baktı. Zihni yatakta kocasının yanında yattığını biliyordu. Yandaki odada 12 yaşındaki kızları Yeşim uyumaktaydı. Ama fare deliğine tıkılmışlık hissi veren kuşatılmışlığı da gerçekti. Biraz daha sürerse ikinci bir panik dalgası yaşayacağını ve bunun kalbine yerleştirilmiş pile rağmen tehlikeli olabileceğini biliyordu. Sakinleşmek için elinden geleni yapmaktaydı. Şu ana kadar bildiği tanıdığı her türlü kâbus çok kısa sürmüştü. Arkandan biri kovalar, ayakların çok yavaştır, istediğin hızla kaçamazsın, en yakın arkadaşının maskesini takmış biri anlamlı anlamlı sırıtırdı. Çocukken Nesquik kutusundan çıkan o koca dişli tavsan maskesini takmış birinden kaçardı. O da çok sürmezdi. Bitmiyordu ama şimdi lanet olası odanın ısrarı. İnsan rüyasında ağlar mıydı? Hatırlıyordu. Çocukken. Ağlardı bazen. Yanaklarındaki gözyaşları hakikiye benziyordu. Serince. Sıvılara has akışkan.

“Kimsin sen ya? Açsana kapıyı?”

Boş duvarlar gülebilse şimdi sırıtıyor olurlardı. Nermin çaresizdi. Konuşarak korkusunu yenmeye çabalıyordu. Çok garip bir kâbus ortamının içindeydi. Yatak odasından yalıtılmıştı, ama her türlü nesnenin özelliğini normal halinde olduğu gibi hissedebilmekteydi. Parmağını beyaz badanaya sürüp ağzına götürdü. Çocukluktan bildiği tanıdığı badanaydı kokusu, tadı. Ciğerlerine çektiği havanın bitebileceğine dair bir işaret yoktu, ama birazdan nefesinin sıkıştığını düşüneceğini biliyordu. Bunu kalbinin giderek daha çok atması ve sonunda belki de iflas etmesi takip edecekti.

“Kimsin dedim? Ne istiyorsun benden?”

Nefesi daralmaktaydı. Üçüncü büyük panik dalgası yaklaşıyordu. Kendini buna kapılmaktan alıkoyamıyordu.

“Kimsin Allahın belası.” dedi Nermin son bir gayretle.

Gözleri kararırken bir kuş sesi duyduğunu hayal etti. Hayal değildi. Hayır, hemen önünde duruyormuş gibi açık seçik duymaktaydı. Kuşlar cennetine misafir gidiyorum herhalde diye düşünürken yere yığılarak kendinden geçti.

*

Safire Kayacı, hastasının yüzüne baktı. Nermin hanım kapalı oda şeklinde tezahür eden kâbus nesnesinin kara sularına girmişti. Kadının hücrelerindeki oksijen çoğaltılmıştı. Beyin hareketliliği de buna paralel artmıştı. Nabzı da. Şu anda 92’ydi. Metal başlığı takarak iki beyni aynı mahalle götürecek olan cihazı çalıştırdı. Gözle görebilecekleri bir kâbus nesnesi olmaması bir talihsizlikti. Meslektaşları aralarında bu tür dadanmalar için yoz mekan tabiri kullanmaktaydı. Safire Kayacı’nın bu alandaki ilk vakası olacaktı.

Yavaşça kadının kâbus nesnesi tarafından sarmalandı. İçerisi çiğ bir aydınlıktı. Dörde beş metre ebatlarında eşyasız bir odaydı. Duvarlar modası geçkince pürtüklü badanayla boyalıydı. Nermin hanım hemen önünde duruyordu. Gözüne görününce irkildi, ama kim olduğunu görünce rahatladı.

“Böyle bir yermiş demek ki, Nermin hanım?”

“Evet. Dedemin evi dediğim gibi. Kendi elleriyle yapmıştı. Ev çok büyüktü. Diğer akraba çocuklarıyla saklambaç oynardık. Çocukluğumda, on iki yaşına kadar falan çok sık giderdik. Ninem sağdı o sıralar. Kötürümdü. Bir kanaryası vardı pencerenin kenarında. Onunla oyalanır dururdu. O öldükten bir gün sonra kanaryası da öldü. Birbirlerine çok bağlıydılar.”

Nermin hanım evi bu yakınlarda müteahhite verdiklerine söylemişti. Safire bunu bilmiyormuş gibi, “Sonra?” dedi. Kadının çağrışımları rüya ortamında daha kuvvetli olabilirdi.

“Aradan yıllar… Önce ninem, ardından dedem vefat etti. Ev yıllar sonra bana kaldı. Çok eskimişti. Müteahhite verdim. İki ay önceydi. Adam bir hafta kadar önce telefon edip yıkımın başladığını söylemişti.”

Nermin hanımın gözleri çok kolay akla gelebilecek bu buluşu birdenbire yapıvermiş olmanın şaşkınlığıyla açılınca Safire gülümsedi. “Oda yıkılınca size taşındı yani.”

“Nasıl olur ama?”

“Tek varissiniz Nermin hanım.”

“Nedir bu peki?”

“Bir çeşit yamanma. Musallat olma yani. Eşyanın zihni yoktur ama. Odanın başka türlü bir izahı olmalı.”

“Nasıl bir izah yani?”

“Hafızanızı bir yoklayın. Sizden öncekilerin bildiği bir şey olabilir.”

“Kuş sesi duydum her seferinde, kâbusun bitimine doğru.”

“Bunun da bir anlamı olmalı.”

Nermin hanım bütün gücüyle düşünmekteydi, ama gözlerinde bir sonuca varma parıltısı yoktu. Kadın unutmuştu besbelli. Kadın dört kâbus gecesinden sonra kendine gelmişti. Kalbi arızalıydı. Dördüncü kâbusta ölmesine ramak kalmıştı. Panik düşüncelerine ket çekiyordu. Safire uluslararası kongrelere katılmaktaydı. Şu ana kadarki bütün eşya tasallutunun ardında mutant zihinlerin tortuları bulunmuştu. Bu vakada da öyle olması çok büyük bir ihtimaldi.

“Ben çok kısa bir süre bu yoz mekândan çıkıcam Nermin hanım.” Dedi safire. “Siz düşünmeye devam edin. Çocukluğunuza dönün. Bir şey… Mutlaka olmalı.”

*

Nermin gitmeyin ben korkarım diye düşünmüş ama utancından sözcük haline çevirememişti. Bu arada bütün gücüyle düşünmekteydi. Çocukluğunda kalan sır yüklü şeylerin hepsi büyüdüğünde yetişkinler dünyasının sıradan edimleri haline dönüşmüştü. Arada endişeyle beyaz badanalı duvarlara bakmaktaydı. Kapısız bir mekânda olmak çok boğucu bir duygu vermekteydi. Kilidi kapalı bir hücrede insan manzarasız bir yerde bile olsa açılabilen bir kapıya umutla bakabilirdi. Burada kapalı kalmak çok başka bir şeydi.

Kuş sesi duyulunca Nermin hanımın gözlerinin önünde bir görüntü belirdi. Artık yıkılmış olan evin oturma odasındaydılar. Dedesi ve annesiyle. Babası işte olmalıydı. Ninesi her zamanki koltuğunda uyuklamaktaydı. Sarı kanarya cikliyordu. Dedesinin yüzündeki korkulu bakış dikkatini çekmişti. “Gene geldi.” demişti. Annesi ona sus anlamına yorduğu bir işaret yapınca mutfağa açılan kapı tarafını işaret eden elini indirmişti adam. Gene geldi. Gene geldi.

“Gene geldi.” dedi Nermin ve dört duvarın arkasını görecekmiş gibi bakarak sözlerine devam etti. “Evde bir şey vardı. Bir şey… Benden saklanan. Yaşım daha küçük olduğu için sanırım.”

Nermin, Safire’nin onu duyduğunu varsayarak anlatmayı sürdürmekteydi. “Böyle zamanlarda odadakiler anlaşmış gibi sessizleşir, bu sessizlikte cıvıldayan kanaryamızdan başka geriye bir şey kalmazdı. Bir gün annem ananeme koltuğunda yeleğini giydirirken, napsın içimizden bir o görüyor demişti. Bunun dedemin o gün parmağıyla göstermek istediği şeyle ilgili olduğunu anlamıştım. Yaşım da 11 falandı. Bir daha öyle bir olaya denk gelmedim hiç, sonra da unutup gittim.”

Nermin,yanında birdenbire beliren Safire’yi görünce gayri ihtiyari yana zıpladı. “Sizin haliniz ne böyle?”

Safire eliyle sus işareti yapınca Nermin sesini çıkarmadı. Kadın garip bir şekilde hafifçe şeffaflaşmıştı.

“Tüm anlattıklarınızı duydum” dedi Safire kendinden emin.

Nermin bir şey keşfetmiş yüz ifadesiyle başını salladı.

“Evet, sanırım kanaryamızın ötüşünü dinlemeye gelen biri vardı. Korkarım diye bana söylemedikleri.”

“Bir adı var mıydı?”

Bir isim vardı gerçekten de. Neredeyse otuz yılın ardından tek bir kez duyduğu ad beyninde parlayıverdi. Dadanık. Dedesi annesine fısıltıyla söylemişti. Saygı ve korku barındıran bir ses tonuyla.

“Dadanık.”

“Çok iyi. Şimdi ninenizi, kanaryanızı evle ilgili hatırladıklarınızı düşünün. Burası bir rüya ortamı. Siz düşündükçe o şey de materyalize olacaktır. Haydi başlıyoruz.”

Nermin elinde televizyon uzaktan kumandasına benzeyen bir alet tutan Safire’ye baktı. Bu kadının ona alan ayarlayıcısı dediği şey olmalıydı.

Nermin artık kanaryayı dinlemeye gelen kişiyle oda ilişkisinden emindi. Evleri çok eski bir kahvehaneye bakmaktaydı. Ninesi pencerenin kenarına yerleştirilmiş koltuktan en azından dışarıyı seyrederdi. Dedesinin bu kanaryayla nağmeleşip duruyor bizim hanım dediğini hatırlıyordu şimdi. Kanaryanın vücudu baştan sona sarı, sadece başının tepesi simsiyahtı. Adı da Osman’dı. Nermin birdenbire odanın ortasında belirginleşmeye başlayan kafesi görünce şaşkınlıktan gözleri kocaman açıldı. Safire hanım haklı diye düşündü. Geçmişin tortuları kalıba dökülüyordu.

*

Safire odanın ortasında beliren yüksek sehpanın üzerindeki kafesi, içindeki hareketsiz ve sessiz kuşu ve daha geride koltukta oturan yaşlı kadını görünce içi umutla doldu. Bir sağaltma seansı seksen dakikadan daha uzun süremezdi. Başarılı olmak zorundaydılar. Yoksa beyne zarar vermemesi için tedaviye bir buçuk ay ara vermeleri gerekecekti. Kalp hastası olan Nermin hanımın birkaç kâbus daha kaldırabileceğini hiç tahmin etmiyordu. Geriye kalan son yirmi dakikaları hayat memat anlarıydı. Kadının kocasıyla, kızı muayenehanenin bekleme odasında heyecanla beklemekteydiler. İyi haber vereceklerdi onlara inşallah.

“Kanaryanın sesi nasıldı Nermin hanım?”

Kadının gözleri yaşlıydı. On beş sene önce ölmüş nineyi görmek kolay değildi. Fakat içinde bulundukları an da kaçırılacak zaman değildi.

“Kanaryanın sesi Nermin hanım.”

Kadın burnunu çekerek ona baktı. Aynı anda kafesteki kuş ötmeye başlamıştı. Safire yumruk yaptığı sağ eliyle en yakındaki duvara iki kere vurdu.

“Buyrun içeri.”

Ağdalı saniyeler aktı gitti. Kuş neşeyle şakımaktaydı. Safire eğer kadının ninesi konuşmaya başlarsa ne yapacaklarını düşünmekteydi. Birden hiç ummadığı birşey oldu. Kötürüm kadın yerinden doğruluverdi. Aslında bunu o yapmamıştı. Çünkü hala yerinde oturmaktaydı. Doğrulan başkasıydı. Dadanık. Nermin hanımın yüzünden kalbinin fazla mesaiye başladığı belli oluyordu. Safire hızla konuya girdi.

“Ne istiyorsun söyle?”

“Boş odaları sevmem ben.”

Sesi sıradan yaşlı bir erkek sesiydi. Görünüşü de öyle. Kısa boylu, tıknazca bir adamdı. Nermin hanıma şok efekti yapacak devasa bir görünüme sahip olmamasını kendileri lehine bir şans saymaktaydı.

Safire Nermin’e bakarak parmağıyla konuşma işareti yaptı. Kadının yüzü bembeyaz olmuştu. İnşaallah bayılmayacak ya da kalp krizi geçirmeyecekti.

“Kuş çoktan öldü.” dedi Safire. “Dede de, nine de.”

“Nermin var ya.”

“Nermin çok hasta. Odan cansız kalacak yakında. Beni al.”

Yan gözle Nermin hanımın yüzündeki itiraz çizgilerini taradı. Parmağını tekrar dudaklarına götürdü.

“Neden seni alayım?”

“Sağır mısın sen? Ben hem daha gencim, hem daha sıhhatliyim.”

Sessiz saniyeler gerilim yüklü olarak akmaktaydı.

Safire saatine baktı. Altı dakikaları vardı.

Dadanık’ın yüzündeki tereddüt ifadesi umut vericiydi ama belli olmazdı.

“Kadın iki kriz geçirdi. Üçüncü de ölecek gidecek haberin olsun.”

“İyi o zaman.”

“Aç kapıyı önce, Nermin hanım çıksın.”

“Ya sen de kaçarsan?”

“Rüyaların tapusu sende, tekrar musallat olursun kadına.”

Dadanık kendinden eminlikle memnun memnun sırıttı. Birkaç saniye sonra Nermin hanımın solundaki duvarda normal ebatlarda bir kapı belirdi. Aralık durmaktaydı.

“Çıkın Nermin hanım. Biraz çabuk lütfen.” dedi Safire.

Nermin hanım sandığından hızlı bir hareketle dışarı çıkınca kapı yok oldu.

“Eh, kaldık mı başbaşa.”

Safire gülümseyerek adama baktı ve başıyla olumladı. Arkasında tuttuğu alan şiddeti tarayıcısını parmağıyla son kerteye kadar sürdü. Sonra sağ elini burnuna götürerek nanik işareti yaptı.

*

Nermin hanım uyandığında başucunda duran Safire’yi görünce şaşırdı.

“Siz ne zaman çıktınız?”

“Hiç içerde değildim ki.” dedi Safire.

“Sonsuza kadar hiç yaşlanmayacak, hastalanmayacak, kuş sesi dahil herşeyin taklidini yapabilecek bir software, yani benim holografik kopyamla uzayda bir yerlerde dolanıp duracak.”

“Bitti mi yani kâbuslar?”

“Bitti merak etmeyin.”

“O yarı şeffaf hal kopyanızdı demek.”

“Evet. Sağaltma seanslarında birer kopyadan yararlanabiliyoruz. Odada çıkacak tek delik olmayınca beklenmedik bir olayda ikinci bir müdahele yapabilmek için içeri kopyamı salmam gerekmekteydi.”

Nermin hanım dalgınlaşmıştı. Seans öncesi kabarıp alçalan göğsü normal ritmine kavuşmuştu.

“Neydi bu dadanık. Anladınız mı siz?”

“Dedeniz evi inşa ederken bir şekilde içerde kalmış bir enerji çeşidi denebilir. Kuş sesini dinliyordu. Kuş yokken de vardı mutlaka. Kendine bir aile bulmuştu. Size yamamıştı kendini. Sonra tek mirasçı kaldınız. Evi yıkıma verdiniz. Kiracı gelse onlarla oyalanabilirdi pekala. Olmayınca bu yüzden size dadandı.”

“Ninemi görmek…”

Kadının gözleri dolmuştu tekrar. Bu defa sevinçtendi. Safire kadına sarıldı ve “Haydi kalkın ve bekleme odasında bekleyen eşinize ve kızınıza iyi haberi verelim. Kimbilir ne kadar gergindirler şu anda.” dedi.

Safire kadına ölümün ne kadar yakınından geçtiği söylemeyecekti. Dadanık onu rüyalarında saatlerce kapalı yerde tutmaktaydı. Bu zaman göreceliydi. Rüyasında bir iki dakika gibi geçiyordu. Korkunç bir şeydi.

Kadın doğrulup kendine çeki düzen verdi. Birlikte odadan çıktılar.

Safire üst kattaki küçük çalışma odasında raporunu tutmaktaydı. Son cümlesi bayağı artistikti. “Holografik ikizim şu anda kainatın kimbilir hangi köşesinde. Benden uzun varkalacağı kesin.”

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



Konular
avatar

Ezgi GÜRÇAY

Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde master yaptı. Eğitimci, çevirmen, aktüel Platform dergisi röportaj yazarı. Fantastik-bilimkurgu, korku, gerilim ve gizem janrlarında öyküler yazmaktadır. Edebiyatın şiir alanıyla da ilgilenmektedir.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da