Fantastik Fantastik Edebiyat Makale Makale

GOTİK

No; never was thy pitying breast
Insensible to human woes;
Tender, tho’ firm, it melts distrest
For weaknesses it never knows.
-Horace Walpole, Sonnet to the right honourable Lady Mary Coke

Would God I could awaken!
For I dream I know not how!
And my soul is sorely shaken
Lest an evil step be taken,-
Lest the dead who is forsaken
May not be happy now.
-E.A. Poe, Bridal Ballad

Okuduğum çoğu anlatıda beni etkileyen belli başlı unsurlar var. Bunların arasında, gece, tekin olmayan ortamlar ve sıradışı canlılar başı çekiyor. Bunun sebepleri üzerinde pek emin olmasam da bir kaç küçük teorim var. Size doğduğum yerdeki –ve sonradan ana okulunda okuduğum- kiliseden uzun uzun bahsetmeyeceğim. Sadece uniforma ve önlüklerle tanışmamdan önce yaşadıklarımla, sonrasında gelişen ilgi alanlarımın ne kadar birbirine benzer olduğunu farkettiğimi söyleyeceğim.

Gotik edebiyat, belki de Walt Disney(“Duck Tales”), Clever & Smart gibi çizgi romanları okuduğum dönemlerde bile içime işledi, beni kendine çekti, ben farkında olmasam da… Zaten gotiğe de yakışan bu.

Almanya’da anaokula giderken pek çok anlamsız korkum vardı; pek azı gerçekten elle tutulabilir ve hissedilir derecede kendini gösterebiliyordu. Geceleri özellikle, kasabamızı tepeden izlermiş gibi görünen kiliseye baktığımda, çocuk olduğumdan izleyemediğim korku filmlerine taş çıkartacak şekilde ürperirdim. Bu kilisenin çevresinin mezarlık olması da bu etkiyi arttırırdı.

Zaman geçtikçe, özellikle sevdiğim insanlar o korkutucu mezarlarda konaklamaya başladığında, korkum kayboldu. Bu duygu, korkudan arınınca ve çocukluk özlemimi de içine katınca geriye ürpertici ama gülümsenerek anımsanan bir hatıra kaldı. Bu yüzden belki de gotik edebiyatının yazarları ve yazdıkları beni her zaman etkiledi. Aralarında o kadar tanıdık isimler var ki! Poe, Shelley, Walpole…

Gotik beni etkilediği için hakkında yazmak istedim. Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse gotiğin kesin bir tanımını veremeyeceğim. Elbette sözlüğü açıp baktığınızda gotik için bir sürü tanıma rastlayabilirsiniz. TDK gotik için şöyle demiş.

Gotik
at Fransızca gothique

1 . Gotlarla ilgili.
2 . Gotça.
3 . Orta Çağa özgü.
4 . Gotik harfler.
5 . Gotik sanat.

Buna kısmen katılıyorum. Ancak baştan da söylediğim gibi , gotiği tarif etmem zor; çünkü bir kavramdan öte bir duygu benim için. Kavramların yer aldığı beynimde kelimeleri genelde bulabiliyorken, duyguların yer aldığı kalbimde sözcüklere pek ihtiyaç duymam.

Gotik nedir sorusunun cevaplarını aramaya devam ederken bir şekilde geçmişe bakmamız gerekiyor belki (benim çocukluğuma baktığım gibi). Yoksa şimdiki gibi sanattan, müzik akımlarına, modadan yaşam stillerine kadar pek çok alanda kullanılan “gotik” kelimesinin içinden çıkamayacağım.

Gotik kelimesi rönesans döneminde doğmuş. Özellikle ortaçağın sanat tarzını anlatmakta kullanılmış. Kökenini ise bir Alman kavmi olan “Got”lardan alıyor, (İtalyanlar Roma’nın yıkılışından Got’ları sorumlu tutar ve yine onlar “gotik kelimesini “kaba, aşırı..” gibi kötü anlamlarda kullandılar).

Kulağa korkunç bir çağ gibi gelmesine karşın ortaçağda müthiş eserler çıkmıştır. Gotiğin motiflerini özellikle dönemin mimarisinde görmek mümkün. (Notre Dame, Köln katedrali gibi gotik mimariye göre inşaa edilen katedraller mesela). Örneklerden de anlayacağınız gibi, gotiğin şekillenmesinde en önemli etken dindi. Ancak dönemin sanatçıları dini tanımlamak, ya da dinlerini tanıtmak amacından ziyade, “ilahi havayı” insanlara aktarabilmek, onları “büyülemek” üzerine odaklanmıştı. Özellikle mimari alanda gotik ortaçağda çok önemli bir akım olmuş.

Bu yüzden rönesans döneminde, gotik biraz bir anlamdaydı. Onu kullanan insanlar, aynı zamanda dine olan yakınlığından dolayı gotiğe soğuk bakıyordu.

1700’lerin sonuna kadar da bu soğukluk kendini korudu Ancak insanlarda geçmişe olan merak, dönemin romantik akımını da arkasına alarak gotiği “moda” haline getirdi. Romantizmin bu dönemde rasyonalizme tepki olarak doğduğunu da düşünürseniz neden gotiğin romantikler tarafından sıcak bulunduğunu da anlayabilirsiniz.

Romantizm döneminde gotik karanlık ve yabancılıkla bütünleşti. Bu akıma gotik denmesinin sebebi de kuşkusuz okura hissettirilmek istenen, güvensizlik, korku, tedirginlik, küçüklük ve acizlik duygusu için en uygun sahnenin, insanları korkutan dev katedrallerin, kalelerin, mezarlıkların ve lanetlerin çağrışıp durduğu gotik atmosferde bulunduğunu anlamak zor değildi.

1796’da Horace Walpole “Otranto Kalesi”ni yazdı. Gotik Edebiyat’ın prototipi kabul edilecek bu eser özellikle Amerikan ve İngiliz edebiyatında önemli bir yere sahip olan gotik akımının mihenk taşı oldu.

Otranto Kalesi’ni sonradan diğer büyük eserler takip etti. Ann Radcliffe’den“Udolpho’nun Gizemi”, Mary Shelley’den “Frankenstein”, Bram Stoker’dan “Drakula”, bütün çalışmalarıyla Poe.. vs

Gotik edebiyat bu dönemde, korkunun, gerilimin ve gizemin ilginç bir karışımından ayaklandı. Çoğu eserler de çağını aştı. Bu dönemin korkuların şekillendiği yaratıklar, vampirler, kurtadamlar, inkubuslar, sukubuslar gotik edebiyatın motiflerini oluşturdu. Bunlar değerlerini halen korumakta.

Rasyonalizme tepki olarak doğmuş olsa da gotiğin reformlardan bir şey kaybetmediğini gösteren en önemli yaratıklar vampirlerdi belki. Tanrı tarafından lanetlenmiş, kan içen, karanlıkta yaşayan ve normalde ölümsüz olan bu yaratıklar belki de reformun, dönemin skolastik kilisesine verdiği cevabı yansıtan en iyi yaratıktı. Ancak sadece vampirlerden bahsetmek haksızlık olur. Yine ortaçağda onbinleri öldüren kuduz salgınlarından doğan vampirleri, engizisyon mahkemelerinde yakılan cadıları anmamak haksızlık olur.

Bunlar, günümüzde diğer akımlara karışmış olsa da halen korku gerilim edebiyatında (Necroscope serisi, Anna Rice’ın yarattığı vampir “Lestat”…vs) sık sık karşımıza çıkmakta.

Gotik bugün sadece bir edebi akım değil. Çizgiromanlarda (The Crow”), beyaz perdede (“Dark City”, “The Crow”, “Frankenstein”, “İnterview With the Vampire”…), müzikte (The Cure, Joy Division, Alice Cooper…) ve modada da kendini göstermekte, bir alt kültüre dönüşmüş durumda.

Ancak benim için her zaman kelimelerden uzak, bir duygu olarak varolacak. Anlaşılan 1750-1900 yılları arasında kalan zaman, hem kabuslara hem de rüyalara yetecek malzemeyi çıkarmış. Bunun etkileri daha uzun süre de kendini gösterecek gibi.

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



Konular
avatar

Serdar Burak YILDIZ

Kayıp Dünya‘yı ilk sayılarından beri takip ederim. Üniversitede yazdığım bir kompozisyonun edebiyat öğretmenimin çok hoşuna gitmesiyle yazdıklarımın okumaya değer olduğuna inanmaya başladım. Almanya‘da Elektronik Mühendisi olarak yaşamaya çalışıyor, kalan zamanımda da Kayıp Dünya‘da yayınlanan ilk öykümün verdiği şımarıklıkla yazmaya devam ediyorum.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da