Artist-Eric Weidner
Makale Mitoloji Mitoloji Makale

Mitolojik Mahalle Baskısı

Yüzyıllar boyunca önünden geçen kadınların kaderini belirlemiş olan bir taş var İstanbul’da; Kıztaşı.

Aslında adı Marcianus Sütunu olan bu dikilitaşın tarihinden kısaca bahsetmek gerekirse; 17 metre yüksekliğindeki anıt, M.S. 450’li yıllarda, idam cezalarının da infaz edildiği Forum Amastrion’a dönemin Roma İmparatoru Marcianus tarafından dikilmiştir. 1908 yılında büyük bir yıkıma sebep olan Çırçır Yangını sonrası ortaya çıkan beyaz mermerden yapılma dört yüzlü kaidesi, Tanrıça Nike Heykeli, Yunan Haçları ve defne yapraklı çelenk içerisinde Hz. İsa monogramları ile süslüdür.

Sütunun üzerinde İmparator Macianus’un heykellerinden birinin kaidesine ait olduğu düşünülen bir korint başlığı bulunmaktadır. Hatta bu heykelin 13. yüzyılda İtalya’ya Venedikli tacirler tarafından götürülen Barletta Kolosu olduğuna dair söylentiler vardır.

Fatih’te Mitolojik Tanrıçalar

Nike Yunan mitolojisinde zafer tanrıçasıdır ve Athena’nın en yakın yoldaşı olarak tasvir edilir. Bazı kaynaklara göre de Nike aslında, Zeus’un kafasından savaş naraları atarak çıktığı için olsa gerek Athena’nın savaşçı ve zafer kazanmaya aç tarafının bir tezahüründen başka bir şey olarak görülmez. Bu konudaki görüşleri irdelemek başlı başına bir yazı olmayı hak ettiği için şimdilik bunu bir kenara bırakmakta fayda var. Lakin Athena’nın bakire tanrıçalardan biri olmasından mütevellit Fatih’teki bu taşın da kendi döneminde bir nevi mitolojik etiketleme ve yargılama mekanizması olarak görülmesi olasılık dahilindedir.

Bu durumda birçok açıklamada Kıztaşı adını alması Tanrıça Nike kabartmasına bağlansa da, bu bence biraz naif bir düşüncedir. Zira hakkındaki efsanelere kulak kabartacak olursak, bu ismi almasının altında yatan gerçek nedenlere de ışık tutabiliriz.

Günah Taşı Eğildi Mi?

Taş, asıl adı Marcianus Sütunu olsa da Kıztaşı olarak bilinmesinin yanında, bir de Günah Taşı olarak da anılırdı.

Roma imparatoru Jüstinyen zamanında, eğer taşın yakınından günahkar bir kadın geçerse, taşın eğildiğine inanılırdı. İmparatorun baldızı, hakkında çıkan dedikodulara rağmen ‘Kıztaşı günahkarlar içindir. Bense günahsızım ve ak bir mermer kadar temizim.’ diyerek sütunun altından geçmeyi reddedince başı kesilerek idam edilmiştir.

Adından anlaşılacağı üzere, dilden başlayıp kültüre yayılan ya da kültürden dile eklemlenen ayıplamanın, hor görmenin ve yargılamanın gökyüzüne doğru uzanan bir abidesidir sanki.

Sinan Çakmak

Yanından geçen kız eğer bakire değilse, eğilip kulağına bunu fısıldadığı söylendiği için bir masumiyet sorgulama aracına dönüşen taş, aslında cinsellikten doğan günahın sadece kadına yakıştırılmasının ve bir nesne olarak görülmesinin eşsiz örneklerindendir kanımca. Hemen hemen tüm söylencelerinin, çarpık cinsel ilişkilerle dolu olduğu tanrılara eskiden ibadet eden insanların, ilkel bir bekaret testiymiş gibi ona bel bağlamaları da ayrıca ilginçtir.

Hatta anıtın önünden geçen kızların hal ve hareketlerini görüp değerlendirmek için, iyi bir görüş açısı sağlayan yerler bile varmış. Oğluna kız beğenecek kadınlar ya da evlenmek istediği kızı test etmek isteyen genç erkekler bu seyir yerlerinden bakarak kararlarını verirlermiş. Genç kızlar, sütunun yanından geçerken gülümseseler bile ahlaksızlıkla damgalanmaları işten bile değilmiş.

17 metrelik bir taş abideye, bu kadar anlam yükleyip, kendi kafalarından uydurdukları çıkarımlarla neredeyse ölümcül olabilen sonuçlara kılıf uydurmaları şu an bize çok mantıksız gelse de günümüzde bile hala böyle etiketlemelerin ne kadar hızlı yayılıp toplumumuzu zehirlediğini unutmamak gerek.

Kıztaşı hakkında bunlar kadar can sıkıcı olmayan efsaneler de var. Onlardan bahsetmemek elbette haksızlık olur zira bu taşın İstanbul’un tarihinde, bekaret gibi gerçekten aşırı önemli(!) konuları aydınlatması dışında da hatırı sayılır bir yeri vardır. Her şeyden önce Roma döneminden kalma az sayıda anıt sütundan bir tanesidir.

Doğa Üstü Güçler

İmparator Jüstinyen’in Aya Sofya’yı inşa ettirdiği sırada, efsunlu güçleri olan bir genç kızın sırtlandığı bir taşı oraya götürmesine engel olan cin yüzünden, yükünü bulunduğu yere atması ve Aya Sofya’nın hala yapım aşamasında olduğunu fark ettiği anda dönüp almak istese de taşı Saraçhane’de bıraktığı yerden kıpırdatamaması sebebiyle Kıztaşı adını aldığı söylenir.

Bir İstanbul Muskası

Yine Evliya Çelebi’ye göre, kendi kurguladığı İstanbul’un kuruluş efsanesinde bahsi geçen Kral Pozantin’in kızının lahdidir bu anıt. Hatta İstanbul’un yedi tepesine dikilen toplamda on yedi tılsımdan üçüncüsünün bu taş olduğunu söyler ünlü Seyahatname’sinde. Bu tılsımların İstanbul’u her türlü afetten, kötülükten, börtüden böcekten koruyup kolladığını iddia eder.

Yeniden taş hakkındaki tumturaklı söylentilere dönüp, biraz akıl yürütecek olursak, sütunun hafif meşrep kadınların önünde eğilmesini, üzerindeki bakire tanrıça kabartmasının utancına bağladıklarını düşünmek pek de zor değil. Bu açıdan bakılırsa yüzünü yere eğmek deyimi bile ta buralardan geliyor olabilir mi? Kim bilir? Bu da ayrı bir araştırma ve yazı konusu olarak dikkate değer duruyor.

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Pınar KARACA

Tam zamanlı okur, yarı zamanlı yazar.

4 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Gürkan KARA için bir yanıt yazın İptal

  • Kalemine sağlık Pınar, özellikle İstanbul’da bunun gibi hikayesi olan pek çok yapı var ama bilen yok. Keyifle okudum. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi ile ilgili kısımları okurken, günümüzde yaşasaydı Tolkien’e denk bir fantastik yazarı olurdu diye düşündüm.

    • Teşekkür ederim Gürkan. Evet haklısın taşı toprağı gerçekten tarih ve efsane kaynıyor ülkemizin. Bu dikilitaşlar hakkında daha fazla araştırma yapıp, yazmaya çalışacağım zira modern binaların arasında kaybolmaya yüz tutan nice tarihi eser var. Evliya Çelebi konusunda da tamamen sana katılıyorum. Hatta sayende aklıma düşen fikir ile Seyahatname’den birkaç güzel örnek içeren bir makale hazırlamak da zaruri oldu 😀

  • Mitoloji üzerine yazılarını özledim. Bu makalen ilaç gibi geldi. Yenilerini de yazman dileğiyle… Eline sağlık.

    • Çok teşekkür ederim İlker. Evet ben de özlemişim. Edebiyatı şefkatle besleyen, hiçbir türün uzak duramadığı kıymetli mitolojimizle eski yakınlığımızı yeniden sağlamak için elimden geleni yapacağım. 🙂

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da