Concept Art by David Levy
Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

Yalnızlık

Lekro Teti, taş döşeli yolda yavaş yavaş ilerlerken organik düşüncelerle münazara halindeydi. Pek umursamasa da, önceden her birini tek tek dinlediği ve dile getirdikleri türlü görüşe sabırla yanıt verdiği yoldaşlarının sayısı azalıyordu. Nihayetinde canlıların değişmesi normaldi ancak üzerinde kafa yormaya değer bir görüş bildirmeyenlerin emekli edilmesinde parmağı olduğu gerçeğinden uzak durmayı tercih ediyordu. Özellikle zihnindeki yeri sallantıda olanların sayısının hızla artmaya başladığı bu günlerde.

Kadim dostunun evine varmasına az kalmıştı. İhtiyarın daveti iletirken kullandığı sözleri ve yaşadığı heyecanı hatırlıyordu; “Sana sürprizim var. Mümkün olduğunca çabuk gel.” Çok sevdiği taş döşeli yolun tınısını yeterince hissedememe pahasına hızlandı. Ne var ki yavaş da ilerlese bu zevkten mahrum kalacaktı; organik düşüncelerin kendisini rahat bırakmaya niyeti yoktu:

“Değişiyorsun.”

Diye sataştı arsız olanlarından bir tanesi.

“Aklına yatmayanlarla mücadele gücün azalıyor. Bu yüzden de bizi yok saymaya başladın.”

Bu tespit Lekro’yu sinirlendirmişti

“Hiçbir şeyi yok saydığım falan yok.”

Öfkeyle söylenerek devam etti;

“Birbirinizin aynısı olmaya başladınız. Yenilik getirmiyorsunuz, bana bir şey katmıyorsunuz. Bir faydanız olmadığı gibi yalan da söyler oldunuz.”

“Biz yalan söyleyemeyiz. Acımasızca kovduklarının bile bunu yapmadığını biliyorsun. Kurduğun dünyaya yenilikler katmaktan vazgeçtin. Farklılıklara tahammülün kalmadı ve kontrol edemediğin her şeyi kendinden uzak tutuyorsun. Fiziksel dünyadaki gücün arttıkça bizlere karşı acımasız oluyorsun.”

Lekro Teti yanıt vermedi. Bu son konuşanın artık çizmeyi aşmaya başladığını düşünüyordu. Yakında önlem alması gerekecekti. Önceleri içten içe hak verdiği çoğu organik düşünce ile ilgili artık ciddi şüpheleri vardı. İkide bir artan nüfuzuna ve ruhban sınıfın üst basamaklarında edindiği yeni pozisyona vurgu yapılmasına da tahammülü kalmamıştı. “Kıskanıyorlar” diye geçirdi aklından. “Kendi başarısızlıklarını beni suçlayarak örtmeye çalışan diğerleri gibi.” Dönüp ağızlarının payını verme fikrinden vazgeçerek bir süre düşüncelerle muhatap olmamaya karar verdi. Önceden sahip olmadığı bu yeni özelliğin, istediğinde onları yok sayabilmenin, keyfini çıkararak eski dostunun yapacağı sürprizi tahmin etmeye çalıştı. Ne var ki bu, patavatsız organik düşüncelere laf yetiştirmekten çok daha zordu. “İhtiyar kaçık neyin peşinde acaba?“ diye geçirdi içinden. Bir an sonra kendinden utanarak durdu. Eski dostuna karşı da tahammül sınırlarının azaldığını fark etti. Kısa bir muhasebeden sonra yeniden ilerlemeye başladığında, aslında yaptığının çok da kötü olmadığını düşünüyordu. O artık önemli biriydi ve zamanını olur olmaz şeylerle harcamamak konusunda temkinli davranması normaldi. Eğer saçma sapan bir şeyle karşılaşırsa yaşlı bunağa da iki çift lafı olacaktı.

* * * * *

İhtiyar Morna, ziyaretçisi geldiğinde dinleniyordu. Misafirinin aksine, onun organik düşüncelerle ilişkisi çok daha dostaneydi. Birbirlerini dinlemekten hiçbir zaman vazgeçmemişlerdi. Ne var ki Lekro Teti’yi davet etme konusunda ciddi bir görüş ayrılığı yaşanmıştı. Birçoğu doğru kişinin o olmadığını, hatta bu ziyaretin tehlike bile yaratabileceğini söylemişti. “O bizim için bir şans.” diye yanıt vermişti Morna. “Çok zamanım kalmadı, yaşlanıyorum. Eğer farklı düşünmesini sağlarsak kısa sürede çok uzun bir mesafe almış olacağız. Denemeliyiz. Zaten kaybedecek bir şeyimiz de yok.”

“Sevgili Dostum.” diyerek selamladı konuğunu.

“Uzun zaman oldu.” diye yanıt verdi Lekro Teti. “Büyük merak içindeyim. Seni bu kadar heyecanlandıran nedir?”

“Bir buluş. Eğer seni de benim kadar heyecanlandırırsa ırkımızın kaderini değiştirebilecek bir buluş.”

Bu sözler Lekro Teti’nin irkilmesine neden oldu. Bütün ırkın kaderinin değişmesi heyecandan ziyade temkinli yaklaşılması gereken bir söylemdi. Ne var ki beraberindeki organik düşünceler önerilen yenilikten bu kadar rahatsız olmamıştı. Yine bir tanesi ansızın söze girdi;

“Korkacak bir şey yok. Belki de gerçekten büyük bir fırsatla karşı karşıyayızdır?”

“Sus!” diye tersledi Lekro Teti ve ev sahibine hitaben sabırsızca konuştu;

“O zaman beni daha fazla merakta bırakma. Nedir bu buluş?”

İhtiyar Morna, amacına ulaşma konusunda gitgide artan bir umutla anlatmaya başladı:

“Buna ne zaman başladık bilmiyorum ama senin de kabul edeceğin gibi kendimizi bu dünyanın en özel canlıları kabul ediyoruz. Küçük bir tohumdan başlayıp onlarca organik düşünceye sahip muazzam bir yaşam formuna dönüşüyoruz. Sadece hissedebilen ve O’nun kendilerine biçtiği rolden fazlasını oynayamayan diğer canlıların hepsinden farklıyız.

Lekro Teti hemen müdahale etmesi gerektiğini hissetti. Bu konuşmanın istediği biçimde sonlanmayacağından şüpheleniyordu;

“Ne yani, biz O’nun biçtiği rolü oynamıyor muyuz?”

Morna bu sorunun geleceğini biliyordu ama kısır bir tartışmayla zaman kaybetmeye niyeti yoktu;

“Peki, bizim rolümüz çok daha karmaşık ve kapsamlı diyelim.”

Lekro Teti bu yanıtla ikna olmadığı gibi ihtiyarın huzur bozacak bir şeylerin peşinde olduğundan artık emindi. Şimdilik tartışmakdan vazgeçti ve sessiz kaldı. Morna devam etti;

O’nun yarattığı her şey iç içedir. Canlı ya da cansız; hepimiz bu dünyaya fiziksel olarak bağlıyız. Birbirimizle temas halindeyiz. Tüm algımız bu temasa dayalı, bunun sayesinde de her şeyin farkındayız, değil mi?”

Yanıt beklenilen bir soru olmasa da Lekro Teti elinden geldiğince sakin cevap vermeye çalıştı;

“Doğru ama eksik. Senin temas diyerek küçümsediğin ilahi birlikteliğin ötesinde bir şey yoktur. O’nun yarattıkları hep bir aradadır, buradadır, bütündür. Bunun ötesinde bir dünya olmadığı da aşikârdır.”

Konuşmanın istediği noktaya gelmesiyle umutlanan Morna heyecanla devam etti;

“Evet, değinmek istediğim konu da tam olarak bu. Ya etrafı ve diğer düşünceleri anlamanın temas dışında bir yolu daha varsa? Yani hareketli köklerle bağlı olmadan da duyumsamak, iletişim kurmak, belki de yaşamak mümkün olsaydı ne olurdu?”

Lekro Teti gittikçe rahatsız olmaya başlamıştı. İhtiyar bunağın sözleri yetmiyormuş gibi organik düşünceleri de abuk sabuk konuşuyordu;

“Gerçekten de bu bir devrim olurdu.”

“Mümkün olabilir mi, sağlanabilir mi?”

“Bilmediğimiz dünyalar anlamına gelmez mi bu?”

Artan yorumlar karşısında artık kendini tutamayan Teti haykırdı;

“Hepiniz kapatın çenenizi!”

Ne var ki sadece kendisinin iletişim kurabildiği organik düşüncelerine hitaben değil herkesin duyabileceği şekilde bağırmıştı. Olan biteni tahmin eden Morna, anlamazlıktan geldi;

“Efendim?”

“Yok bir şey, devam et.”

“Pekâlâ” diyerek sürdürdü konuşmasını Morna. Sonuçtan baştaki kadar umutlu olmasa da buluşunu açıklama zamanı gelmişti; “Bu dediklerimin küçük bir kısmını mümkün kılan bir cihaz yaptım, işte.”

Diğerlerinin hissedebilmesi için basit bir kökle zemine tutunan garip görünüşlü bir cihazı gösteriyordu. Aletin üzerinde kullanacak olanın bir kökünü değdirebileceği küçük bir yuva ve Lekro Teti’nin anlam veremediği başka bir sürü teknolojik parça vardı. İki büyük penceresi gökyüzüne doğrultulmuştu.

“Lütfen dene” diyerek misafirini cihaza doğru yönlendirdi. Yaklaşmakta olan musibete kayıtsız kalmaması gerektiğini düşünen Lekro, bir kökünü gezegen yüzeyinden çıkartarak acemice cihazın üzerindeki yuvaya yerleştirdi.

“Şimdi diğer köklerinden gelen her türlü bilgiye zihnini kapat. Hatta organik düşüncelere de. Sadece cihazdan gelen hislere odaklan ve sabret.”

Lekro Teti tüm öfkesine rağmen odaklanmaya çalıştı. Bir süre sonra daha önce deneyimlemediği, hatta düşünme cüretinde bile bulunamayacağı bir manzarayla karşı karşıyaydı. Dünyalarının üzerinde kapkara, adeta sonsuz bir boşluk uzanıyordu. İçerisinde sayısız parlak nokta ve türlü renkte bulutlar vardı. Bazen zemine değdiğinde hissetme fırsatı yakaladıkları sis kümelerine benzeyen ama renkli ve çok daha güzel şekillere bürünmüş büyüleyici bulutlar. Bazı parlak noktalar bir araya toplanmışlardı ama çoğu rastgele dağılmış gibiydi. Boşluktaki parlak küçük parıltılardan çok daha büyük ve etrafında renkli bulutların dans ettiği daha büyük parlaklıklar da vardı. Karanlık ve sonsuz olsa da çok çeşitli ve farklı bir dünyaydı karşısındaki. Kendine itiraf edemese de tıpkı organik düşünceler gibi o da hissettiklerinden büyülenmişti.

“Nasıl?” diye sordu Morna bir süre sonra. Eski dostunun hissettiklerine kayıtsız kalmayacağını umarak beklemeye başladı. Ne var ki Lekro Teti tehlikeyi kavramaya başlamıştı. Ketum bir tavırla yanıt verdi;

“Bu ne anlama geliyor?”

“En basit haliyle söyleyecek olursak bizim bildiğimizden farklı birçok duyumsama yolu var anlamına geliyor. Daha derinlemesine düşünürsek; tepemizde, kendimizi mükemmel ve tek zannettiğimiz o uzun yıllar boyunca fark etmediğimiz bambaşka bir dünya varmış sonucu çıkıyor. Bizimki tek değil ve o uçsuz bucaksız boşlukta başka dünyalar, belki de başka canlılar var. Artık yönümüzü ve gelişimimizi yukarı doğru çevirmemiz gerekiyor, ırkımızın geleceğinin yeniden kurgulanması kaçınılmaz.”

Morna, bu kadarı yeterli diye düşünerek durdu. Lekro Teti’nin söylediklerini sindirmesinin kolay olmadığını biliyordu ancak hala içinde bir umut vardı. Süregelen sessizliği Lekro’nun organik düşüncelerinden bir bozdu;

“Haklı. Bu durumda O’nun öğretisi de yanlış demektir. Bu dünya tek değil, biz tek değiliz.”

“Ama nasıl olur?” diye karşı çıktı bir diğer organik düşünce. “O zaman nasıl bu zamana kadar gelebildiler, bizler nasıl var olabildik?”

“Anlasana” diye içerledi ilk konuşan. O yok! Söylenenler diğerlerinin uydurması.”

“Demek hepsi yalanmış.”

“Evet, öyle”

Gördükleri ve duyduklarıyla dehşete kapılan Lekro haykırdı;

“Olamaz! Bunların hepsi yalan. Sen de ihtiyar bunağın tekisin!

Ne var ki bu defa da Morna’ya hitap etmek yerine düşüncelerle konuşmuştu. Söylediklerini yaşlı dostuna hitaben tekrarladı ancak yanıt organik düşüncelerden geldi;

“Doğru olduğunu biliyorsun. Kökler üzerinden algılanan hiçbir şey yalan olamaz.”

Bu esnada Morna da konuşarak dostunu sakinleştirmeyi denedi ancak Lekro Teti kontrolünü kaybetmişti. Morna’nın söyledikleri, organik düşüncelerin fikirleri ve kendi kaygıları birbirine girmişti. Hiçbir şey duymuyor sadece tehlikeye odaklanabiliyordu. O’nun müridiydi ve bulunduğu konumu kazıya kazıya elde etmişti. Eğer ihtiyar kaçığın söyledikleri doğruysa hem geçmişini hem de geleceğini kaybedecekti. Bunca yıldan sonra kazanılan tüm saygınlığın bir anda yok olup gitmesi kabul edilemezdi. Ya şimdi harekete geçmeli ya da olmayan geleceğinin karanlık dehlizlerinde yok olup gitmeyi kabullenmeliydi. “Bu hiçbir zaman gerçekleşmemeli” diye düşündü. Aklındaki tek şey O’nun adına bunu yapması gerektiğiydi. Hiçbir şey söylemeden ihtiyar Morna’ya saldırdı. Yılların etkisiyle zayıflamış olan kökleri topraktan sökmek o kadar da zor olmadı. Hele de karşısındakinden çok daha genç, öfkeli ve gözü dönmüş bir Guler için. Cansız bedendeki organik düşünceler ve tüm o saçma sapan fikirler sonsuza dek yok olup gidince sıra uğursuz makinaya geldi. Ortadan kaldırılmalıydı; tüm ırkdaşlarının huzuru ve bekası için. O’nun adına.

* * * * *

Lekro Teti, dönüş yolundaki taşların tınısını hiç olmadığı kadar derinden hissediyordu. O’nun Guler ırkı için bahşettiklerine minnet duyarak, organik düşüncelerin safsatalarına zihnini kapatmanın verdiği huzurla…

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



Konular
avatar

Özgüç BAYRAK

Doğduktan sonra hayal etmeye, okula başladıktan sonra okumaya, kırk yaşından sonra da yazmaya başladım. Çoğu durumda öykülerimin sonunu ben de merak ediyorum ve bundan çok keyif alıyorum. Asıl mesleğim mühendislik; özel bir bankanın Bilgi Teknolojileri bölümünde çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.

9 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Özgüç Bayrak için bir yanıt yazın İptal

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da