Nasa
Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

Yıldız 2455

Felaketten kıl payı kurtulduktan sonra ve emniyetli kabul ettiğimiz mesafeyi çoktan geçtiğimiz şu saatlerde seyir defterine girecek olan raporumu kaydediyorum. Uzay boşluğu bilinmezlerle dolu, insana düşman bir ortam. Yaşadığımız olayı klasik seyir defteri formatında, süslemesiz, net bilgiler içeren notlar şeklinde düşmem gerekiyor. Ancak bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum. Çünkü standart formatta yazacağım bir raporun yaşadığımız olayı anlatabileceğine emin değilim. Bu yüzden öncelikle bir taslak hazırlamaya karar verdim. Sesli kayıt yapacağım, taslak rapor hazır olunca, bunu standart formata getirmeye çalışacağım.

“Europa’dan yola çıkalı 12 yıl oldu. Hedefimiz en yakın yıldız sistemi. Merkezinde Proxima Centauri’nin bulunduğu bu yıldız sistemine varmamıza daha 22 yıl var. Bir zamanlar aşılması mümkün görülmeyen mesafeleri, modern ion motorları sayesinde katlanılabilir zaman dilimlerine indirmeyi başardık. Yolculuğumuz sırasında haritalara girmeye layık görülmemiş çok sayıda irili ufaklı yıldızı da inceleme şansımız oldu.

Bunlardan biriydi Yıldız 2455 ve hepimizi şaşkına çevirmişti. Çünkü uzay gemimizin gezegen arama sistemi tarafından keşfedilen sayısız gezegene sahipti bu yıldız. Bu gezegenlerin hepimizi meraklandıran bir çok özelliği vardı. Birincisi ‘sayısız’ dememi haklı çıkaracak kadar çok sayıda olmalarıydı. Yüzlerce. Sayım işlemi henüz tamamlanmadı. Üstelik hepsi, hemen hemen aynı büyüklükte. Yıldız etrafındaki yörüngeleri de dahil olmak üzere tespit ettiğimiz özellikleri, bildiğimiz doğa kanunlarının hiçbirine uymuyor. Gemi bilim kaptanı ile yaptığımız tartışmada bu gezegenlerden hiç olmazsa birini incelemenin doğru olacağına karar verdik.

Gemimiz Alfa’nın seyahatine etki etmeyecek şekilde araştırma mekiklerimizden birini, konumu en uygun olan gezegene göndereceğiz. Alfa gezegenin yakınından geçerken de araştırma ekibini alacağız. Oldukça riskli bir karardı, ancak yaptığımız tüm hesaplar yapılabileceğini gösteriyordu. Böylece çok uzun bir süredir uzay boşluğunda karşımıza çıkan bu gezegen sistemi hakkında bilgi toplayabilecektik. Toplanacak bilgilerin daha sonraki uçuşlarda bir ara destek noktası kurulmasına imkan vereceği düşüncesi, oradaki gezegenlerden birine mekik göndermemize karar vermemizde önemli bir etken olmuş idi.

Seçtiğimiz gezegene ‘Maks’ adını verdik. Bu, Alfa bilim kaptanının adı. Yeni adı konulan Maks, Alfa’nın yolu üzerinde, bize en yakında bulunan bir gezegen. Maks, Merkür’e yakın boyutlara sahip. Herhangi bir atmosferi yok. Yüzeyinde dikkatimizi çekecek herhangi bir coğrafik oluşuma da sahip değil. Ancak bu tek düzeliği bizi pek üzmüyor, çünkü Yıldız 2455’in diğer gezegenleri de aynı özelliklere sahip. Yani birinde yapacağımız araştırmalar bizim için yeterli olacak. İşin garip olan tarafı da bu zaten. Aynı tipte ve boyutta gezegenlere sahip bir yıldıza Astronomi tarihinde ilk defa rastlanıyor.”

 ‘Ara ver!’

Odamın kapısı çalınınca sesli kayda ara verdim. Gelen bilim kaptanımız Maks’tı. Hazırlayacağım sesli kayıt taslağa yardımcı olması için kendisini kamarama davet etmiştim. O sarsıcı olayın ardından ancak şimdi konuşma fırsatı bulmuştuk. Birinci ağızdan olanları kayda almamın doğru olacağına karar vermiştim.

“Maks, gel. Şöyle otur. Ben kayda başlamıştım. Tam da sana ihtiyacım olan yere kadar çalışmamı bitirdim.”

“Çok güzel! Biliyor musun, çok ucuz kurtulduk! Araştırma ekibinden kimseye bir zarar gelmemiş olmasına seviniyorum.”

“Gerçekten de şans bizden yanaydı. Umarım bundan sonra da böyle olur.”

“Umarım. Kaydı nasıl yapmayı planladın?”

“Şimdilik bir taslak olacak. Senden ricam hatırladıklarını olduğu gibi anlatman. Bu sonraki raporuma esas oluşturacak.”

“Elbette! Mekik kayıt sistemlerinin verilerini de birazdan sana getirecekler. Aslında bunlara ekleyeceğim pek bir şey olur mu bilemiyorum.”

“Maks, ne dersin? Gezegene iniş yapmanız tektonik hareketliliği tetiklemiş olabilir mi?”

“Mustafa Kaptan! Sizce bu sorunuz tuhaf değil mi? Koskoca bir gezegenden bahsediyoruz. Yaptığımız inişin, yaptığımız sismik darbelemenin böyle bir sonuç doğurması mümkün değil!”

“Lütfen kızma!”

Maks’ın böyle bir soru sorabileceğime ihtimal vermemesi oldukça sinirlendiğini gösteriyordu. Oysa benim amacım olayın muhtemel bir sorumlusunu aramak değildi. Ben de onun gibi koca bir gezegende tektonik hareketliliği tetiklemiş olabileceğimizi düşünmüyordum. Ancak olan olmuştu. Gezegen ağır ağır parçalanmaya devam ediyordu. Bu süreç bizim oraya gitmemiz ile başlamıştı.

“Bunun olamayacağını ben de biliyorum. Ancak Alfa’nın kaptanı olarak da bu olayın mantıklı bir açıklamasını araştırmak görevim.”

“Kızdığım falan yok! Diğer gezegenleri de inceledik biliyorsun! Tektonik ya da volkanik bir hareketlilik olabileceğine dair en küçük bir veri elde edemedik. Hepsi sanki aynı tezgahtan çıkmış gibi.”

“Aynı tezgahtan mı dedin?”

‘Ara ver!’

Hemen gözlem dairesini aramak ihtiyacı duydum Maks’ın bu sözlerinden sonra.

“Melis Hanım, diğer gezegenleri de gözlem altında tutmanızı istiyorum! En küçük bir değişikliği bana hemen rapor edin.”

“Tamamdır Kaptan!”

“Gezegen’in durumu nedir?”  Melis’i hazır aramışken son durumu da öğrenmek istemiştim.

“Kaptan, merkezi iniş noktası olan fay hattı çok hızlı bir şekilde genişliyor. Dört noktadan tali fay hatlarının da oluştuğunu görebiliyoruz. Ana fay hattının derinliğini tespit edemedik. Ancak yüzlerce kilometre olduğuna eminiz.”

“Anladım. Lütfen gelişmeleri hemen haber verin.” Bakışlarımı Maks’a çevirdim. O da yaptığım konuşmaya odaklamıştı.

“Düşünceni anladım! Eğer diğer gezegenlerde de aynı şeyler olmaya başlar ise bu tek bir şeye işaret edecek!”

Maks’ın sorusu beni meraklandırmıştı. “Neymiş o tek şey!”

“Yanlış zamanda buradan geçiyor olmamıza!”

“Yapma lütfen! Bu her ne ise belki de seyahatimizin en çarpıcı olayı olabilir. Kayda geri dönsek?”

“Benden ne öğrenmek istiyorsun?”

“Tektonik hareketliliğin sondaj çalışmasından sonra başlamış olamayacağını konuşuyorduk. Bu sondaj için çekiç yöntemi kullanıyordunuz değil mi?”

“Öyle! Daha iyisi icat edilmedikçe de bunu kullanmaya devam edeceğiz.”

“Anlıyorum. Siz ilk darbeyi vurduktan sonra neler oldu?”

“Bunu hala anlayabilmiş değilim. Darbe yapıldıktan sonra kayda girdik. Ancak çok zaman geçmeden kayıt cihazımız inanılmaz bir sismik dalganın bize doğru ilerlediğini gösterdi. Hayatımda böylesine deli gibi koştuğumu hatırlamıyorum. Ekipten son kişiyi zar zor mekiğe alıp havalandığımız sırada sismik dalganın yüzeye ulaşmasına saniyeler kalmıştı. O sırada yüzeyde olmadığımıza seviniyordum. Bir an uçuşa devam edip, gözlem yapalım diye düşündüm, ama sismik dalganın büyüklüğü açıkçası beni korkuttu. Ben de Alfa’ya geri dönme emri verdim!”

“Çok doğru bir karardı. Tam bir gemi kaptanına yakışır.”

“Oho, gemi kaptanlığı ayrı bir şey! Benim işim bilimsel araştırmalar. Kaçmak kararı tamamen içgüdüseldi.”

“Verdiğin karar ekibindeki insanların hayatını kurtarmaya yönelikti. Bunun için de en doğrusuydu.”

Maks omzunu silkti. O anda Melis’in sesi odada yankılandı. Bizi geminin gözlem odasına çağırıyordu. Acele adımlarla Maks’la oraya doğru yöneldik. Gördüğüm şey şoke ediciydi. Koskoca gezegen gözümün önünde paramparça olmaktaydı. O anda Maks’ın elini omzumda hissettim.

“Gezegenin adını resmi kayıtlara geçmemiştin umarım! ”

Tuhaf ama anlamlı bir sözdü. “Hayır, vaktim olmadı. Gezegen o kadar hızlı parçalanıyor ki!”

O anda bir sessizlik oldu. Çok net bir şekilde gezegenden ayrılan parçaların ne kadar ince olduklarını görüyorduk. Bu parçalar tıpkı yumurta kabuğu kırıklarına benziyordu. Kırıkların arasından yayılan mavimsi ışık bizi iyice afallatmıştı. Tamamen ölü olması gereken bu taş parçasının içinde anlayamadığımız bir enerji kaynağı olduğu anlaşılıyordu. Kırıkların arasından uzaya yayılan mavimsi ışık bir güçleniyor, bir sönükleşiyordu. Kırıklar uzaya doğru saçılmaya devam ettikçe bu mavimsi ışığı daha fazla görür olmuştuk.

Bu herhangi bir patlamanın sonucu değildi. Orada, gezegenin çekirdeğinde bulunan, mavimsi bir plazma enerjiydi bu. Dışarı uzattığı ışık dalgaları ile sanki kendini rahatsız eden uzayı hissetmeye çalışan bir canlı gibiydi. O anda Melis’in de benzeri hislere kapıldığını anladım. Gördüğümüz ışık kaynağının normal bir ışık gibi hareket etmediğini söylüyordu. Bakışlarımı teleskoptan gelen görüntüleri aktaran ekrana çevirdim. Daha yakından ve net bir şeyler görebileceğimi sanıyordum. Ancak bu mavimsi plazmanın belli bir şekli yoktu. Ağır ağır şekil değiştirmekteydi. Tek dikkatimi çeken ekranın sağ köşesinde değişen rakamlardı. Bu ışığın kaynağı her ne ise gücünü kaybetmekteydi. Çok geçmeden bu rakamlar sıfıra indi.

“Yok oldu! Kaptan, ışık kaynağı yok oldu!” Bu, heyecanlanan Melis idi.

“Adeta söndü!”

“Kaptan bu ne olabilir?” Bu, böyle bir soruyu sorması gereken son kişi olan Maks idi.

“Ben de sen akıllı bir şeyler söylersin diye düşünmüştüm.”

Maks omzunu silkerek söyleyecek bir şeyi olmadığını belirtiyordu. Gözüm Melis’i aradı. Ne istediğimi her zaman bilen Melis söze girdi:

“Diğer gezegenlerde herhangi bir değişiklik yok. Ancak Yıldız 2455’te kayda değer bir aktiflik gözlemleniyor.”

Artık büyük bir hızla oradan uzaklaşmaktaydık. Uzaktan olan bitene bakmaktan başka çaremiz kalmamıştı. En son çektiğimiz fotoğraf bizi iyice meraklandırmıştı. Yıldız 2455’in giderek güçlenen ışığı mavimsileşmiş ve etrafındaki tüm gezegenleri saracak şekilde yayılmıştı.

Sanki gezegenlerini korumak isteyen bir ana gibiydi!

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Metin UÇAR

1965 tarihinde doğdum. AÜ DTCF Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuyum. 1990 yılından bu yana Moskova'da çalışıyorum. Çocukluğumuz Uzay Yolu, UFO, Görevimiz Tehlike, Altı Milyon Dolarlık Adam, Uzay 1999, Savaş Yıldızı Galactica izleyerek geçti. İlk öykümü lise yıllarında yazmıştım. Bir derginin bilimkurgu yarışmasına katılmak içindi. 3. Mansiyona layık görülmüştü. Öykü yazmaya son birkaç yıl içinde hız verdim. Bilimkurgu Klübü ve YBKY gruplarında aktif paylaşımlarım oldu. YBKY'nin ilk derleme kitabında iki öyküm yayınlandı. Tamamlanmış ama yayınlanmamış bir bilimkurgu romanım var. Ayrıca diğer dört roman üzerinde de zaman zaman çalışıyorum.

Yazarlık yanı sıra uzay gemisi dizaynları konusunda uzman oldum. Sayısız fiziksel ve CGI uzay gemisi modeli yaptım. Kendime ait dizaynların sayısı bini geçmiştir. İngilizce model grupları arasında bilinir biriyim diyebilirim.

5 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Metin için bir yanıt yazın İptal

  • Çok beğendiğim bir kısa öykü oldu. Elinize sağlık Metin Uçar. Alfa’nın dönüş yolculuğunu heyecanla bekliyorum. 🙂

  • Sanırım galaktik bir ejderhanın yumurtasını kırmış oldu ekibimiz. Daha dikkatli olmak gerekli, o arada ejderhayı da uyandırabilirlerdi. Alfa’nın yolculuğundan başka hikayeler okumak isterim. Elinize sağlık.

    • Kahramanlarımızın o sistemin sırrını çözemeden yola devam etmek zorunda kalmaları üzücü tabii. Alfa’dan beklediğimiz sıradaki mesajın bize ulaşması birkaç yılımızı alacak. Belki bu sürede daha fazla bilgi edinme şansına sahip olmuşlardır.

  • İnsanlığın keşiflerinin sonuçları etkisini hala kestiremiyoruz. Kimi zaman yanımızda bilmeden taşıdığımız bir canlı tüm bir ekosistemi değiştirebiliyor veya mevcut bir türün tamamen ortadan kalkmasına sebep olabiliyor. Bazen kaynak için tüm jeolojik yapı göz ardı edilebiliyor. Gelecekteki keşiflerde belki daha bilinçli olacağız ama bir noktada körlüğümüz hep devam edecek, yaptığımız hesaplar her zaman tutarlı olmayacak sanırım. Belki de küçük bir sondajın rezonansı koca bir yıldız sistemini tamamen değişmesiyle sonuçlanacak. Elinize sağlık.

    • İlker Bozdemir kardeşim öykümün bam teline dokunmuş. Diğer yandan o geminin kaptanı olsam nasıl davradırdım ben bile bilemiyorum. Herhalde uçuş planında olmadığı için uzaktan bakar, yoluma devam ederdim.

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da