Makale Mitoloji Mitoloji Makale

ODYSSEUS

Anlat bana, tanrıça, binbir düzenli yaman adamı, kutsal Troya’yı yerle bir etmişti hani,” Homeros’un Odysseia destanının giriş dizeleridir bunlar. Tanrıça Athena’ya seslenerek yazmıştır Homeros. Peki nedir bu kadar özel yapan bu adamı, adına destanlar yazdıran.

Odysseus bence Athena ile özdeşleşen kurnaz ve keskin zekayı temsil eden bir külttür. Bir çok film ve çizgi filime de konu olmuş olan bu eski yunan kahramanı tanrıça Athena’nın yer yüzündeki havarisi olarak görülür. Gerçekten Odysseus anlatılan destanda karşılaştığı tüm zorluklarla tanrıçanın yardımı sayesinde baş etmiş ve her zaman ona olan inancına sarılmaya devam etmiştir. Aslında destan Odysseus’un kıvrak zekasından çok bence kararlılığına parmak basmak istemiştir. Dokuz yılı aşkın süre devam eden Troya savaşının ardından çıkılan eve dönüş yolunda tüm silah arkadaşlarını, gemisini ve neredeyse kendi benliği ve yaşamını kaybetme noktasına gelmiş olan Odysseus hep kendisini bekleyen karısı ve tek çocuğu için yaşama sıkı sıkıya sarılmış ve hiç vazgeçmemiştir. Aslında Athena’nın bu kahramanı sevmesinin asıl nedeni de kurnazlığından ve zekasından çok bu kararlılığıdır. Eski Yunan’da çizilen Athena teması tam da budur. Zeki, kurnaz, kararlı, zorluklara karşı durabilen. Savaş tanrısı olan üvey kardeşi bile bu tanrıçaya savaş alanında karşı duramazmış. İşte bu özellikler Odysseus ile bire bir örtüşüyor.

Şimdi bu binbir düzenli kahramanı biraz tanıtmak istiyorum. Yazılı kaynaklar Odyssesus Titanlardan biri olan ve ateşi dünyaya getirdiği için cezalandırıldığına inanılan Prometheus soyundan geldiğini ve gene aynı soydan Penelope isimli bir yunanlı kadınla evli olduğundan bahseder. Odysseus Yunanistan’ın kuzey batı kısmında kalan ufak adalardan biri olduğu varsayılan Ithaka adasının kralı olduğu bilinmektedir. Odysseus’un Telemakhos adında bir de oğlu vardır. Antik Yunanın ve Anadolu’nun en kanlı ve uzun savaşlarından biri olan Troya savaşı ilk patlak verdiğinde ve Yunan komutanları ordularını toplamaya başladıklarında bu oğlan çocuğu dünyaya gelmişti. Odysseus hem bu savaşın kanlı sonuçlarını bildiğinden hem de daha annesinin kucağında olan yeni doğmuş oğlunu bırakmak istemediğinden bu savaşa katılması için gönderilen çağrıyı cevapsız bırakmıştır. Odysseus burada kurnazlığı ve kararlılığının yanında gene tanrıça Athena’nın özelliklerinden birini daha göstermekte ve ailesi terk etmemek için türlü bahaneler uydurarak savaşa katılmamaya çalışmaktadır. Odysseus burada kıvrak zekasını pek kullanamamıştır. Bunun nedenini şimdi kim bilebilir, hiç kimse. Ufak bir yorum yapmak gerekirse Yunan mitlerinin ortak özelliği olan tanrıların oyununu beklide burada görebiliriz , beklide onun bizzat savaşta olmasını istemişlerdir. Odysseus ordusunu toplayıp Ithaka’dan ayrıldığında yavrusunu ve karısını bırakmıştır. Ama aynı zamanda karısına ve oğluna bir de söz vermiştir. “Geri döneceğim”. Zaten uzun yıllar süren bu ayrılığın Penelope’nin gönlündeki tek tesellisi de sözüne sadık Odysseus’un verdiği bu söz olmuştur muhtemelen. Destan da Penelope ne zaman sıkıntı çekmeye veya şüphe duymaya kalksa tanrılar ona bu sözü hatırlatarak beklemesini öğütlemişlerdir.

Odysseus destandaki ilk kurnazlığını adadan ayrılır ayrılmaz göstermiş. Troya savaşı kahramanlarından biri de annesi nehir tanrıçası Thetis olan ve doğumunda annesi tarafından styks nehrine topuğundan tutularak batırılan ve böylece vücudu tüm silahlara karşı direnç kazanan Akhilleus’dur. Thetis bilicilerden oğlunun bu savaşa giderse ölebileceğini öğrenir. Oğlunu iki kader beklemektedir. Birincisi kısa ama onurlu bir yaşam diğeri ise uzun ama hatırlanmaya değmeyecek onursuz bir yaşam. Annesi oğlunu Sykros Kralı Lykomedes’in sarayına kralın kızlarının arasına saklar. İşte bu noktada Odysseus devreye girer. Görevi Akhilleus’u bulup onun savaşa katılmasını sağlamaktır. Odysseus durumu öğrenince kralın sarayına hediyelerle gider. İki tane sandıkla gitmiştir. Birincisi güzel giysilerle diğeri silahlarla, kargılarla dolu. Tüm kızlar birinci sandığa üşüşürken kanında savaşmak olan Akhilleus silahlarla dolu sandığa yanaşmış ve Athena’nın gözdesine kendini göstermiş olur. Odysseus’un tatlı dili ve kurnaz konuşmasıyla savaşçı kanı alevlenen Akhilleus hemen zırhlarını giyinip savaşa gidecek olan gemisini hazırlamaya koyulmuş. Aslında troya savaşının ilginç kahramanlarından biride Akhilleus’dur. Savaşın kaderini belirleyen isimlerden biridir. Bazen kendi halkına küsüp savaştan çekilmiş, bazen de tüm gücüyle savaşın içinde yerini almıştır. Tabi ki bilicilerin görüşleri doğrulanmış ve savaşın bitimini göremeden Hades (Yunan mitlerinde ölülerin dünyasına verilen ad, ve onu yöneten tanrının adı) onu almıştır.

Bütün şiddeti ve kayıplarıyla tam dokuz yıl boyunca Yunan komutanları ve kahramanları Anadolu’da Çanakkale yakınlarında olduğu varsayılan Troya kentine saldırmış ve büyük kayıplar vermişlerdir. Savaştan burada fazla bahsetmeyeceğim çünkü Odysseus’un her ne kadar savaşta etkileri olsa da savaşın asıl sonucunda etkilerinin yoğunluğu artmış ve savaşın sonucunun belirlenmesini sağlamıştır.

Dokuz uzun yılın ve kayıpların ardından Yunanlılar artık bu kaleyi ve şehri normal yollardan elde edemeyeceklerini anladılar. Savaşın sonu bir türlü gelmemiş. Bazen Yunanlılar kapılara dayanmış tam ele geçirecekken geri püskürtülmüş bazen de Troya’lılar Yunanlıları gemilerine kadar püskürtmüş ama denize dökmeyi başaramamış. Bu olaylarda da tanrıların tüm entrikalarıyla yer aldığını söylemek yanlış olmaz. Tanrılar bu savaşın sonuçlanmasını güçleştiren ana etken. Yunan tanrıları yapı olarak kıskanç ve kendini beğenmişlik özelliklerini bolca barındıran tanrılardır. Tüm bu özellikleri en ufak şeyden taraf değiştirmelerini ve tüm Yunan halkını etkileyen sonuçlar çıkmasını sağlamıştır. Bu iki yüzlülük kıskançlık aslında Yunan tanrılarının insanlara ne kadar yakın olduğunu gözler önüne sermektedir. O dönemki insanlar tüm insancıl zayıflıklarını tanrılara aktarmış ve zaten bu zayıflıkları onlardan aldıklarını önce sürmüşlerdir. Neyse konuyu fazla dağıtmayalım.

Odysseus tam savaşı bırakıp geri döneceklerken Yunanlılara yeni bir plandan bahsetmiş ve savaşın sonucunu tamamen değiştirmeyi başarmıştır. Odysseus’un planı büyük tahta bir at yapılması ve bu atın içine komutanların gizlenmesiymiş. Bu at sahilde bırakılacak ve yunan ordusu adanın etrafından dolanıp denizde beklemeye başlayacakmış. Bu plana göre bir tane yunanlı asker bu atın tanrıların isteği olduğunu ve hediye olarak surların içine alınması gerektiğini Troyalılara anlatmak için geride bırakılacakmış. Daha sonra At içeri alınınca komutanlar dışarı çıkıp bir işaret vererek orduyu çağırıp kapıları ordu için açacakmış. O dönemi düşünürsek bu denli kurnazca bir plan ellerindeki teknoloji ile gerçekten insanı hayran bırakmakta. Yapılan tahta atın destanda anlatılan mimarisi ise insana takdir etmekten başka bir seçenek bırakmıyor. Şöyle ki göğsünde kahramanların gizlendiği bölmeyi koruyan ve görünmesi imkansız bir kapak varmış ve kapağın içinde katlanabilen bir merdiven. Zaten kapak sadece içeriden açılabiliyormuş. Plan uygulamaya konulduktan sonra sadece tek bir ufak sorun çıkmış ve bu da tanrıların gene işe karışması sonucunda çözüme ulaşmış. Bir Troyalı tahta atın ölüm ve yıkım getireceğini söylemiş ve kaleye alınmamasını istemiş. Ama tam sözlerini bitirirken denizden çıkan kocaman iki yılan adamı ve yanındaki iki oğlunu boğarak öldürmüş ve Troyalılar bunun tanrıların dileği olduğundan kesin emin olmuşlar. At surlardan içeri alındıktan sonra yapılan kutlamalar sonrası herkes sarhoş olmuşken komutanlar atın içinden çıkarak beklenen işareti vermiş ve savaşın kaderi böylece belli olmuş. Buraya kadar anlattıklarım Homeros’un Troya isimli destanının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bundan sonra ise asıl Homeros’un adını Odysseus’dan aldığı Odysseia destanı başlar ve Odysseus’un on yıl süren denizlerdeki çilesi ve tanrıların onun üzerinde oynadığı korkunç oyunları anlatır.

Odysseus’un savaşın sonlandırılmasındaki rolü gerçekten büyük. Tam her şey bitti derken gene kararlılığını ve kurnazlığını kullanarak tam istenen sonuca ulaştıracak bir plan yapmış ve planı başarıyla sonuçlanmış. Savaşın sonuçlanmasından ve ganimetin bölüşülmesinden sonra zaten çok uzun süredir adasından ayrı olan kahramanımız ilk yola çıkanlardan biri olmuş. Belki de içine doğmuştur en son Yunanistana döneceğin kendisi olduğu. Bu çok ünlü kahramanın yaptıkları her ne kadar övgü toplasa da tanrıların tamamı Yunanlıların yanında değildi başta yüce Zeus olmak üzere bir çok tanrı Troyanın tarafını tutuyordu. Tabi Odysseus’un planı ve sonuçları bu tanrıları pek memnun etmedi. Zeus onu korkunç maceralara ve kaderine sürükleyecek olan ilk fırtınayı üzerine gönderdiğinde neredeyse adasına varmak üzereydi. Tanrılar tüm oyunlarını sergilerler ve evinden onu uzak tutmak için ellerinden geleni yaparlar. Gene bu yolculuklarında da Athena her zaman yanında olur.

Bu iki destan yazıldığı dönem olan M.Ö. 700 yılları göz önüne alınırsa güncelliğini günümüze kadar koruması bir tesadüf değildir. Destan yazarın anlatımı ve dildeki akıcılık haricinde içinde barındırdığı ve bulunup çıkarılmayı bekleyen derslerle de günümüze ulaşmıştır. Odysseus her iki destanında kahramanıdır. Ve olması gereken tüm iyi meziyetleri kendi üzerinde toplamıştır. Bunun yanında on yıl süren serüvenlerinde bir çok hataları olmuş ve bu hatalarının bedellerini gemisini ve adamlarını kaybederek ödemiştir. Ama hiçbir zaman vazgeçmemiş verdiği sözü unutmamış. Ortalama 350 sayfalık destanı burada anlatmam hatta özetlemem bile çok zor ama gerçekten çok büyük tehlikelere göğüs germiş, hiç yılmamış Odysseus. Tüm destanda kahramanların başlarına gelenler tanrıların istekleri olarak anlatılmış hatta tanrılar kişileştirilerek bir toplantı tasviri bile çizilmiş. Burada kötü meziyetler ikiyüzlülük, sahtekarlık, kıymet bilmeme, entrika tamamen tanrıların üzerine yüklenmiş.
Böylece Odysseus’un Troya savaşındaki kahramanlıklarından bahsetmiş olduk, gelecek sefer on yıl süren deniz çilesini anlatmaya çalışacağım. Tekrar görüşünceye kadar kendinize iyi bakın…

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kenan YILMAZ

1981 Ankara doğumluyum, 2001 – 2007 arası olan altı yıllık dönem hariç tutulursa da uzun süredir Ankara’da yaşamaktayım. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra Eskişehir’i büyük bir üzüntü ile geride bırakıp Ankara’ya dönmüş bulunmaktayım. 1993’den bu yana bilgisayar, frp ve mitolojilerle uğraşıyorum. Anadolu Üniversitesinde 3 yıl kadar Frp topluluğunun yönetim kurulunda görev aldım ve bu süreç içinde eski bir çok KayıpDünyalıyıda misafir etme şansımızın olduğu üç güzel convention düzenlenmesinde katkılarım bulundu. 1998 yılından bu yana orasından burasından KayıpDünyanın içinde yer alıyorum. Ankara’da yapılan toplantılardan birine giderek Orta Dünya cafe’de tanıştım KayıpDünya’lı arkadaşlarımla. O toplantıdan bu yana da bu güzel yapının içinde yer almaya çalıştım.

KayıpDünya sayfalarında sizlere elimden geldiğince Yunan Mitolojisi başta olmak üzere çeşitli kültürlere ait mitolojileri tanıtmaya çalışacağım, fırsat buldukça da belki bir makale şeklinde, belki bildiğim bir şeyleri sizlerle paylaşarak ya da kısa bir öykü şeklinde Frp konusuna da el atmaya çalışacağım.

Tekrar KayıpDünya içinde yer almak benim için büyük bir mutluluk umarım uzun süreler boyunca bu sayfalardan birlikte bir şeyleri paylaşabiliriz.

1 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

  • Kenan Bey,
    Bu yazınızda Turuva savaşlarının M.Ö. 700’lü yıllarda yapıldığı anlatılmaktadır.
    Başka kaynaklarda ise 1190 yılında yapıldığı gösterilmektedir.
    Bu farklılığa açıklık getirebilir misiniz.
    Ayrıca yazınızın bir bölümünü MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ adlı kitabıma almak istiyorum. İzin verip vermeyeceğiniz hususunu da Lütfen mail adresime yazınız.
    Dr. Nusret Alperen
    nusretalperen1944@gmail.com

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da