Fantastik Ön Okuma Ön Okuma

Ön Okuma: “Yedikuleli Mansur” – Mehmet Berk YALTIRIK

Yedi Kuleli Mansur

Yazar: Mehmet Berk YALTIRIK
Tür: Tarihi Fantastik Roman, Korku
Sayfa Sayısı : 304
İthaki Yayınları – Nisan 2019

Genel İnceleme Puanı

Mehmet Berk YALTIRIK‘ın 2019 yılında yayınlanan romanı, ilk kez Kayıp Dünya’da yayınlanan “Kanlı Pençe” adlı öyküsünün devamı ve gelişmiş halidir. Kitabının ön sözünde de bize gönderdiği selam ve vefalı yaklaşımı için teşekkürlerimizle..

Kitap Açıklaması

Galata Kulesi’nin akbabayı andıran gölgesi. Bıçak parıltıları, şarap kokuları, sarhoşların koynunda yattığı eğri büğrü sokaklar, bükülen kaytan bıyıklar, kadı neferlerinin ayak patırtıları, külhani topuk vurmalar, başlayan ve biten efsaneler, zorbaların kanunu, kanunun falakası…

Sultan Süleyman Han’ın saltanatının son senelerinde, zorbazların ipinin ucunu çoktan kaçırmış Kara Şaban Ağa, zorbazlığa namzet Mansur, simyaya tövbeli meyhaneci Panayot, insan kaçkını ve daim karanlıkta yürüyen Ayı Osman Ağa, zorbazların rüzgârında savrulan Roza ve bir nice tılsımlı, efsunlu, ürpertili mekân ve mavra…

Kurt âdem, oburu yere çökertip suratını parçalamaya hamle yaptığı sırada Panayot, yerine gelen şuurunun ve güven duygusunun tesiri ile bir şeyi fark etti. Obur’un boynunda iple asılı, ancak kendisinin görebileceği erguvan renkte şualar saçan bir bebek mumyası vardı. Uğursuz mumyadan cehennemî kükürt kokusundan ve insanı manen çökerten tuhaf bir ağırlık hissi yaratmasından bir tılsım olduğu üç günlük yoldan belli olmaktaydı. Bir anda ayağa fırlayıp bağırdı: ‘Osman Agamu! Öldürmeyesin vre! Bunun derdi baskadir! Boynundaki mumyanin iplerini kesin, efsun vardir!’”

Ön Okuma

“Yedi Kuleli Mansur” – Mehmet Berk YALTIRIK‎
Ön Okuma PDF

(13 Zilhicce 966 – 16 Eylül 1559 Perşembe)
(Şehzade Bayezid’in, Şehzade Selim’in ordusuna Konya önlerinde yenildiği sene)
(Kostantiniyye –Devlet-i Âl-i Osman)

 

1 . BÖLÜM

Ases Ahmed’in Akıbeti

“…Keza Sultan Süleyman Han saltanatı esnasında, dayı taifesinin yahut yeniçeri zorbalarının zuhurundan evvel, Kara Şaban nam bir kabadayı türemiş idi. Yeniçerilerden neşet eden ilk ocak kabadayılarından olduğu rivayet edilir. Bununla beraber aynı devirdeki bir başka Ocak’tan gelme kabadayı olan Ases Ahmed’in ismi de mezkûr hususla alakalı olarak eserlerde ve rivayetlerde zikredilir.”

Filibeli Nâbi, Külhanbeyleri ve Kabadayılar Lügati, 1927

 

Kostantiniyye yahut İstanbul ahalisinin hiçbirinin gecesi, ötekininkine benzemezdi.

Meyhanelerden, rıhtım izbelerinden ayrılmaz ayyaşlar için gece yeni başlamaktaydı. Hovardalar için yar koynuna girme vaktiydi, sır gibi örterdi sokakların karanlığı binbir çeşit günahı, arzuyu. Ricalden kimseleri uyku tutmazdı arkasından dönen dolapları düşünmekten. Kırk tilki dolaşırken kafasında tez vakitte sabah ezanını duyardı böylesi.

Memalik-i Osmanîye’nin şehirlerinde, asayişten sorumlu bir nice asesten biri olan Ases Ahmed’in geceleri ise şehrin sokaklarında geçerdi. Şehrin en namlı asesi o olagelmişti, zira kendisinin acayip bir uyku düzeni vardı. Ahmed, gündüz vakti ölü gibi uyur geceleri ise gündüzmüş gibi uyanık olurdu. Devşirilmeden evvel Eyalet-i Rumeli’nin İşkodra sancağına bağlı bir dağ köyünde yaşayan ailesi, kan davası nedeniyle içeriye ışık girmez bir mağaraya sığınmak zorunda kaldığı zaman dünyaya gelmişti. Gün ışığını belli zamanlarda görebildiğinden tuhaf bir alışkanlık geliştirmişti ki gündüz ölü gibi uyurken geceleri ayakta olurdu. Devşirildikten sonra bile bu huyu değişmediğinden Türk’e verilmiş olduğu senelerde de lakabı Ases’ti.

Acemi Oğlanı Ocağı’nda ne kadar dayağa, hakarete maruz kalsa da bu huyunu değiştiremeyince, bekçiliğe olan eğilimi göz önünde bulundurularak ocağın kapısına bekçi yapılmıştı. Kapıya çıkıp yeniçeri olduktan sonra da Ağa Bölükleri’nin 19 Bekçi Orta’sına verilmiş, ardından gece gezme huyu nedeniyle işini layıkıyla yapar diye 28 Orta’nın çorbacısı olan Asesbaşı’nın emrinde vazife gören aseslere katılmıştı. Kostantiniyye’deki beş yüz nefer asesten biri de oydu.

Ellili yaşlarına yeni geçmiş, uyku bozukluğundan ötürü zayıf gibi görünse de sağlam yapılı, gözleri uyuduğu zamanların haricinde fal taşı gibi açık gezer, yastık bıyıklı bir garip er kişiydi. Vazife gereği taşıdığı asasından, ne olur ne olmaz diyerek bekçi ortalarından tedarik edip belinde taşıdığı sopasından, kapıya çıktığı zamandan kalma hançerinden, üsküfünden ve esvaplarından başka sahip olduğu hiçbir şey yoktu. Uyku vakitlerinin başında ve sonunda yediği yemekten gayrısı olmazdı. Bu yüzden Ramazan’da sahur haricinde yahut şenlikler dışında başkalarıyla aynı sofrada pek görülmezdi. Ekseriya gece vakti gezdiğinden ayakta kalabilen pek yoldaşı olmadığından, diğer gece asesleri dışında bir ahbabı yoktu. Onlarla da pek muhabbeti yoktu ki dünyadaki yegâne eğlencesi gece vakti şehrin sokaklarında dolaşıp ay ışığının farklı bir hale büründürdüğü binbir harikayı seyretmekti.

Şehirde uğru, harami kovalamakta üstüne olmadığından nam salmıştı Ases Ahmed. Uykuya düşmanlığının yanında hırsıza uğursuza da aman vermemesiyle ünlüydü. O şehrin en bileği bükülmez kişisiydi. Yakaladığı hırsız uğursuz taifesinin analarından emdikleri sütü burnundan getiren şöhret sahibi bir asesti.

Henüz gençlik dönemlerinde hırsızın birini suçüstü yakalamış, ancak hırsızın arkadaşlarından fena kötek yemişti. Ele güne karşı rezil olduğundan bir hayli sıkkınken bir gün Tersane tarafında rastladığı garip görünüşlü bir ihtiyarın, bir grup Frenk tayfayla kavga ettiğini görmüştü. Çekik gözlü, Tatar tipli ihtiyar elindeki asayla tayfaların arasından hızla hareket ederek her birini garip bir şekilde dövüp alt etmiş, bunu gören Ases Ahmed ihtiyarın ayaklarına kapanarak ona bu kavga adabını kendine de öğretmesini istemişti. Uygur ellerinden gelme tüccar ağzıyla Türkî lisanda konuşan ihtiyar, kendisinin bir müddet gönüllü hizmetçiliğini yapması halinde ona bu sanatı öğretebileceğini söylemişti.

İhtiyarı, sahibini tanıdığı bir hana bırakıp el pençe divan asesbaşının huzuruna çıkan Ases Ahmed, durumu arz edip kendisine bir müddet izin verilmesini söylediğinde, intizamından ve yaptığı işe bağlılığından haberdar asesbaşı, bir sene zarfında ulufesinden gelecek parayı kendisine vermesi şartıyla ona sadece bir senelik izin vermişti.

İhtiyarı bıraktığı handa tekrar bulan Ases Ahmed onun şartlarını kabul ettiğini söyleyince Galata Kulesi’nin dibindeki kapıdan çıkarak ta Sarıyar’a kadar gitmişler, beraberlerinde ip, kâfi miktarda çivi, balta, çekiç gibi sair alet edevat da götürmüşlerdi.

 

Mehmet Berk YALTIRIK
Mehmet Berk YALTIRIK

 

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Kayıp Dünya

Kayıp Dünya Editörleri tarafından yayınlanmaktadır.

Yorum Yapılmamış

Yorum yazmak için tıklayın