Bilimkurgu Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

Sekans: İş, Para, Aşk, Umut

Beyaz duvarlar, nereden geldiği belli olmayan bir ışık, rahat bir yatak. Hiç ses duyulmuyor. Havada hafif bir ilaç kokusu var. Her işten sonra olduğu gibi yine hastanede uyanıyorum. Odaya bakınca kaliteli bir hastane olduğu anlaşılıyor. Seviniyorum. Çünkü uyandığım hastaneler her zaman böyle kaliteli yerler olmayabiliyor. Hatta bir keresinde… Her neyse… Şöyle bir yokluyorum kendimi. Ağrım sızım yok. Kesik, dikiş izi filan göremiyorum vücudumda. Demek ki iyi iş çıkarmışlar.

Ayrıntılara bir göz atmak için hastane bilgisayarına sesleniyorum. Bilgisayar iris taraması yapıyor ve gözümden kimliğimi saptayıp havada sadece benim görebileceğim ve kullanabileceğim bir ekran oluşturuyor. Çok merak ettiğimden önce vurulduğum sahneyi izliyorum. Yakın mesafeden ağır makineli tüfek kurşunu tam olarak sol böbreğimin olduğu kısmı parçalamış. Sözleşmeye göre kafa hariç vücudumun herhangi bir yerinin vurulabileceğini bildiğimden dert etmiyorum. Başka birkaç kurşun sıyrığı, kesik ve ufak tefek yara bereler var. Sözünü etmeye bile değmez. Şimdi operasyon ayrıntılarına bakıyorum. Sol böbrek değişmiş. Kök hücreden üretilen A sınıfı böbrek kullanılmış. Üstelik ikinci el bile değil. Ayrıca tüm hasarlı bölgelere deri ve doku nakli yapılmış. Şirketin masraftan kaçmadığını görmek sevindiriyor beni.

Hastane kayıtlarını kontrol ediyorum ve on altı saattir hastanede olduğumu öğreniyorum. Böbrek sorunu olmasa bu kadar sürmezdi. Geçen süre, bana dün akşam sevgilimle buluşmak üzere verdiğim sözü hatırlatıyor. Bu aralar işler kesat ve yatırılması gereken kira ve faturalar olduğundan iş teklifi gelince randevumuzu unutmuşum. İlk fırsatta derimi yüzecek anlamına geliyor bu. Neyse alırım bir şekilde gönlünü.

Banka hesabımı kontrol ediyorum. İş karşılığı alacağım 3000 kredi hesabıma yatmış. Fena para değil. En azından bu ayı kurtarırım. Hazır para varken ödemeleri yapıyorum. Kira için ev sahibine 1000 kredi transfer ediyorum. 245 elektrik, 185 su, 190 iletişim, 150 internet… Faturaları da yatırdıktan sonra paraya kıyıp bir demet “gerçek” papatya yolluyorum sevgilime. Üzerine “Papatyam seni çok özledim. Akşam buluşalım mı?” yazdırıyorum.

Artık hastanede işim kalmadı sanırım. Taburcu olma isteğimi bilgisayara bildiriyorum. Birkaç dakika içinde “insan” bir doktor gelip son kontrolleri yapıyor ve hastaneden çıkıyorum. Teşhisi bilgisayarların koyduğu, hangi tedavinin uygulanacağına bilgisayar testlerinin karar verdiği, ameliyatları robot doktorların yaptığı bir hastaneden ayrılmanıza insan bir doktorun onay vermesi her zaman garip ve komik geliyor bana. “Hey robotlar haddinizi bilin! Sizi biz yaptık ve son sözü her zaman biz söyleriz!”

Bir mesaj alıyorum çıkarken. Sevgilimden. “Bıçaklarımı bilemeye başladım. Akşam bana gel.” Eyvah diyorum içimden. Derimi yüzer dememiş miydim? Zaten işimden nefret ediyor. Sigortalı düzgün maaşlı bir işe girmem için ısrar ediyor sürekli. Ama yaptığım işi seviyorum ben. Bırakmaya da hiç niyetim yok. İkinci bir mesaj geliyor. “Çiçekleri çok sevdim.” Demek ki az hasarla kurtulma ihtimalim var.

Şehrin gürültüsü iyi geliyor çıt çıkmayan hastane odasından sonra. Metroya atlayıp eve gitmeye niyetliyim. Akşama kadar biraz dinlensem hiç fena olmaz. Önce biraz alışveriş yapmalı ama. Ya da sinemaya gidip önce filmi mi seyretsem? Film dün akşam gösterime girmiş. Sinema sitelerine bağlanıp film hakkında yorumları okuyorum. Genellikle yorumlar iyi. IMDb’de 6.8 puan verilmiş. Cast’te adım yazılmış. “Arif İpek – Mars çatışması sahnesinde vurulan 4. asker.” Sadece bir figüran da olsa insanın hoşuna gidiyor bu. Evi de, alışverişi de, sinemayı da boş veriyorum. Bir gün, Hollywood’da olmasa bile Yeşilçam’da bir filmde başrolde oynama umuduyla Figüranlar Kahvehanesine doğru yola koyuluyorum.

 

Sekans: Sinemada, bir bütün meydana getiren planlar dizisi.

Görsel: ~DerMonkey

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş

avatar

Gürkan KARA

Fantastik edebiyata ilgim ilkokulun ilk günü babamın aldığı "Alaaddinin Sihirli Lambası" ile başladı. Lise yıllarında fantastikten bilimkurguya doğru bir geçiş dönemi yaşasamda zaman içinde bunu dengeleyerek her iki türünde sıkı bir okuyucusu oldum. Uzun yıllar okumanın ardından nihayet fantastik ve bilimkurgu türünde kısa hikayeler yazmaya cesaret edebildim. İleride daha iyi öyküler yazabilmeyi umuyorum.

4 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Badahan Canatan için bir yanıt yazın İptal

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da