Bilimkurgu Hikaye Hikayeler

PERDE – 5

Son Perde

Patikadan yukarı çıkmak her zamankinden daha zordu. Birkaç dakikada bir durup dinlenmem gerekiyordu ve güneş altında terliyordum.

Burayı biraz önce nasıl koşarak indiğimi bilmiyordum. Ya da daha önce defalarca nasıl kolayca çıktığımı. Acaba gücüm son günlerde ya da saatlerde mi gitgide azalmıştı? Ya da, daha kötüsü, Perde’nin bir oyunu muydu bu? Kendimi bana karşı güçlü ve sağlıklı mı gösteriyordu daha önce? Bunu bilmeme olanak yoktu.

Yukarı çıkarken düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum bir yandan. Harcadığım çabanın içinde, bu hiç de kolay olmuyordu. Ayakta kalmak için zorlanırken, net düşünebilmek büyük yetenek gerektiren bir görev gibi geliyordu.

Diğer düşünceleri, o gezegendeki geceyi ve olanları kafamdan kovmaya çalışarak, bir tek şeye odaklanmaya çalıştım. Yaşlı kadın ne demişti? ‘Doktor on gündür yok.’

Eğer doktor ortada yoksa, Baki’nin ödeme almasını sağlayacak kimse de yoktu ortada. Yani bize bugün getirdiği hapların karşılığını alamayacaktı. Bunu mutlaka biliyor olmalıydı.

O zaman neden getirmişti?

‘Dünyayı görmemiz’ için olduğunu söylemişti kısaca.

Eh işte, görmüştüm dünyayı. Ama bunun Baki’ye ne faydası olacaktı?

Bunun bir cevabı yoktu. Hastalık bu kadar yayılmışken, bir kazanç peşinde koşmuyor ve bize dünyayı görme şansı veriyordu.

Belki kendisi de, o yanındaki kısa boylu adam da hastalardı. Onları Perde olmadan hiç görmemiştim ki… Gözlerimdeki Perde, onları sağlıklı görmemi sağlamıştı belki de.

Hastalık ne zaman başlamıştı, ne zaman, ne kadar yayılmıştı? Bunları da bilmiyordum.

Belki hayatın sonunda, her şey kendi üstüne çökerken ve bildiğimiz dünya darmadağın olurken, yapacağımız son bir iyiliği kovalamak bize iyi geliyordur.

Belki Baki’nin yaptığı da buydu; son bir iyilik…

İnerken üzerine çıktığım küçük kaya parçasına ulaşmıştım. Ona dayanarak biraz soluklandım. Aşağıya hiç bakmadım. Sonra kendimi zorlayarak yürümeye – tırmanmaya – devam ettim.

Haluk, “Bunu biz yaptık,” demişti. Hastalığı bizim yaydığımızı mı söylemeye çalışıyordu? Hem bunu nereden bilebilirdi ki?

O geceden canlı kurtulan üç kişi bizdik: Funda, ben ve Haluk. Üçümüz de daha sonra aylarca tedavi görmüştük. Bu hastalık, her nasıl yayılıyorsa, o tedavi sırasında fark edilmez miydi? Yoksa, kendini saklamayı başaran bir virüs müydü? Kuluçka süresince bizim tanı yöntemlerimizce fark edilmeyecek kadar derinlerde mi bekliyordu?

Üzerime bulaşan masumların kanı mıydı bu belanın kaynağı?

Bunların yanıtları bende yoktu. Belki bizi tedavi eden doktor ve hemşireler yoluyla yayılmıştı. Belki o gezegendeki, fark edilmeyen başka hasta insanlar yaymıştı hastalığı. Ya da belki de, teröristler bunu kısa sürede herkese bulaştırmanın yolunu bulmuşlardı ve o gece o katliamı boşuna yapmıştık.

Kendimizi suçlamanın anlamı yoktu.

Aslında artık hiçbir şeyin anlamı yoktu.

Hastalığın bu kasabayla sınırlı kalmadığını tahmin ediyordum. Bütün bölge, belki bütün dünya, belki de bütün Birlik’e yayılmıştı. Ya da sonunda yayılacaktı. Bunu engellemek imkânsızdı. O gün, küçük uzay gemisinde söylediklerimi hatırladım. Kritik eşik çoktan aşılmış olmalıydı. Bundan sonrası için umut kalmamıştı…

Zorlukla, evimize giden küçük tozlu yola çıktım. Eve doğru yürürken, cebimi dışarıdan yokladım. Küçük hap yerinde duruyordu.

Bahçe kapısını zorlukla iterek açtım ve bahçemize girdim. Menekşelerin yoğun kokusunu kesik nefeslerle içime çektim. Artık beni rahatsız etmiyordu. Tersine, o gezegendeki gecenin başındaki mutluluğumu ve gelecek hayallerimi hatırlatıyordu.

Evin kapısından içeri girdim. Oturma odasına doğru ilerledim.

Koltuğun üzerinde yatan Funda’yı gördüm.

Kasabada gördüğüm diğer insanlardan farksız vücudu, koltuktan aşağı sarkmış ince kolları ve kendi içine çökmüş suratıyla varlık ile yokluk arasında bir yerlerde duruyor gibiydi.

Sonra gözlerini açtı ve yemyeşil gözleriyle bana bir şey söylemeden gülümsedi.

Bir eliyle karnındaki şişkinliği okşuyordu. Her zamankinden daha mutluydu…

Kendimi zorlayarak ona gülümsedim.

Kendimi evin dışına attım ve girişteki sandalyeye yığıldım.

Daha önce bir yerlerden duyduğum eski bir sözü hatırladım: “Mutluluk insanın kendi hayatıyla uyum içinde olmasından başka nedir ki?”

Herkes dünyayı, hayatı kendi küçük perdelerinin arkasından görmüyor mu zaten? Aynı dünyayı kendi bakış açılarımızla, kendi yorumumuzla sonsuz değişik şekillerde görmüyor muyuz? Benzer hayatları yaşayıp çok farklı sonuçlar çıkarmıyor muyuz?

Önemli olan gerçeğin ne olduğu mu? Yoksa onu görme biçimimiz mi?

Mutluluğu ararken, kazanmamamız imkânsız olan bir savaş mı veriyoruz hayatımız boyunca? Bu savaşın içinde, hayatımızla gerçekten nasıl uyum içinde olabiliriz?

Neyin daha gerçek olduğunu aslında kim söyleyebilir?

Kararımı vermiştim.

Ne kadar süreceğinin ve ne kadar gerçek olduğunun önemi yoktu. Her şey uyumun mükemmelliğine bağlıydı.

Sadece kendim için değil, Funda ile mutlu olabilmem için (asıl önemli olan buydu en başından beri) bu uyuma ihtiyacım vardı.

Cebimdeki hapı çıkararak ağzıma attım ve susuz yutkundum.

Perde yavaş yavaş inerken ve düşüncelerim incelip yok olurken beklemeye başladım.

Anılarım ve dünya yeniden şekillenmeye başladı.

Bütün gün aralıksız çalıştığım bahçenin renkleri artık ışıldıyor ve eski güzelliğine kavuşuyordu.

Menekşelerin kokusu azalıp kaybolurken gülümsedim. Bebek konusunu Funda’yla konuşmamız gerekiyordu…

BİTTİ

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



Konular
avatar

Badahan CANATAN

1971 yılında İstanbul'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Tarsus'ta bitirdikten sonra İstanbul'a gelerek Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'nü bitirdi. İskoçya'daki University of Strathclyde'da MBA yaptı.

1994 yılından bu yana finans sektöründe çalışıyor.

2008 yılında ilk kez katıldığı Türkiye Bilişim Derneği Bilimkurgu Öykü Yarışması'nda finale kaldı.

İlk bilimkurgu romanı olan "Adsız İnsanlık", 2009 yılında basıldı. Adsız İnsanlık evreninde geçen yeni romanlar için çalışmaları devam ediyor.

Evli ve iki kız çocuk babası.

Okumayı çok seviyor.

5 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Badahan Canatan için bir yanıt yazın İptal

  • Başa sarıp, tüm perdeleri yeniden okudum. Son perdeye hazırlık olsun, hiç ara vermeden okumuşum gibi hissetmek için.
    Kahramanın perdeye yeniden sığınmasına içerlesem de, onu suçlayacak değilim 🙂
    Elinize sağlık, çok keyifliydi.
    Yeni öykülerinizi sabırsızlıkla bekleyenler listesindeyim.

    Saygılar.

  • Perde son dönemde okuduğum en iyi öykü. Klişelerden uzak ve yaratıcı.

    Kitabınız çok ilgimi çekmişti ve arkadaşıma hediye olarak almıştım. Şimdi aynısından bir tane de bende var. 🙂

    Başarılarınızın devamını dilerim.

  • Bu oykü, biraz farklılıklarla, Black Mirror dizisinin son sezonunda da vardı. Sezonun en beğenilen bölümüydü. Kaynağı bir Türk bilim kurgusuymuş.

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da