Röportaj

Mel Odom İle Röportaj

Sanırım başlıktan da belli. Evet bu bir röportaj. Sanırım her ay bundan böyle bir yazar ile röportaj yapmaya çalışacağız. Peki fikir nasıl oluştu?

Benim şu an kitap bölümünü yazmakta olduğum heavy metal dergisi “Headbangers” her ay tanınmış gruplarla röportaj yapıyordu. Mesela bu ay Manowar ve Blind Guardian ile söyleşi yaptılar. “Aynı şey neden Kayıp Dünya için olmasın?” dedim. Ama arada bir fark olacaktı, biz müzik grupları yerine, tanınmış (en azından bizim yurdumuzun dışında) yazarlarla röportaj yapacaktık. Ve bu fikrimi Altuğ’a bildirdim. Kendisi de düşüncemi beğendi ve kabul etti. Sonuç; İlk röportajımız “Wizard of the Coast” yazarlarından Mel Odom. Amacımız ise gayet basit. Şimdi kitaplarını severek okuduğumuz, yaşını başını almış bu insanlar da bir zamanlar sizin, bizim gibi yazmayı hobi olarak gören, veya bu işe ciddiyetle yaklaşan ama hangi yolu takip edeceğini bilemeyen kişilerdi. Kayıp Dünya’da yazı yazmayı bir sevgili gibi gören arkadaşlar (tamam biliyorum biraz abarttım :)), yazarlara sorduğumuz sorularla kafalarındaki soru işaretlerini belki bir nebze yok edebilirler. Bu konuda ufacık bir yardımımız bile olsa biz kendimizi, görevimizi yerine getirmiş sayar, büyük mutluluk duyarız (bir hayli ciddi yazmışım, dilekçe gibi. Hadi hayırlısı (Unutmadan; röportajın bazı yerlerinde parantez açarak cevapların arasına girmek zorunda kaldım. Çünkü bazı kelimelerin Türkçe’ye çevirisi zordu)).

İlk röportajımız Mel Odom ile oldu dedik. Şimdi kimdir bu adam diyorsunuz? Kendisi “Wizard of the Coast” adı altında eserlerini vermekle beraber sizin yakından takip ettiğiniz Buffy: Vampir Avcısı ve Angel gibi dizilerin kitaplarını da yazıyor. Ve bunun gibi sayamayacağım bir sürü fantastik öğe. Ama bunları zaten röportajda da okuyacağınızdan, yazar hakkında kısa bir bilgi vererek, yaptığımız söyleşiye geçeceğim.

* * * * * * * * * *

Yaş: 44
Doğum yeri: Patterson, California/Amerika
Eğitim: B. A English (valla bunun ne olduğunu ben de pek anlayamadım. Herhalde İngiliz Dili ve Edebiyatı olsa gerek).
Hobileri: Bahçe bakımı, okumak, seyahat etmek, çizgi roman kolleksiyonu yapmak, video oyunları (PS2, X- Box, GameCube), sinemaya gitmek ve DVD kolleksiyonu yapmak.
Fobiler: Yok.
Müzik: Blues, Rock and Roll, Alternative
Favori filmleri: Tremors, It’s a wonderful life, Lethal Weapon.
Favori kitapları: Robert B. Parker “Aşk ve Zafer”, Stephen King “Dead Zone”, Robert Heinlein “Have Spacesuit Will Travel”, Roger Zelazny “Amber” serisi, James Lee Burke “Dixie City Jam”
Favori yazarları (ve nedenleri): Robert B. Parker çünkü beni güldürüyor, Elmore Leonard çünkü çok gerçekçi yazıyor, Robert Crais çünkü O’da beni güldürüyor, James Lee Burke, çünkü yazdıklarını ve tasfir ettiği çevreyi hissettirebiliyor.
Kişilik: Çoğu zaman neşeli ve harekete hazır bir insanım. Fakat bazı zamanlar film izlemek, kitap okumak veya kendi kendime kalıp düşünmek için yalnız kalmayı tercih ediyorum.

– – – – – – – – –

Nurettin: Sonunda burada buluştuk bay Odom. Öncelikle ben (daha doğrusu dergideki herkes) değerli zamanını bize ayırdığınız için teşekkür etmek istiyorum. Hayatınız bugünlerde nasıl gidiyor? Şu sıralar çalışıyor musunuz yoksa uzun bir çalışma döneminden sonra tatile mi çekildiniz?

Mel Odom: Ben de davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Aslında bir kitabı bitirebilmek için şu sıralar çok çalışıyorum. Kitap korku/polisiye (Nurettin: Polisiye dedim ama kullandığı kelimenin tam anlamı “şüphe ve merak için bırakma”), 1813 yılında bir deniz canavarı ile gemi tayfasının Pasifik Okyanusun’da ki mücadelesini anlatıyor. Şimdilik kitabın adı; “Karanlık Deniz’in Avcıları”

Nurettin: Bay Odom, biliyorum şimdi soracağım soru klasik bir soru olacak ama kabul etmek gerekir ki bir röportaja başlangıç yapmanın en iyi yollarından biri. Soru geliyor; Hikaye yazmaya nasıl başladınız?

Mel Odom: Aslına bakarsan yazmayı hep sevdim. İlk basit yazı çalışmalarıma ise ilkokulda başladım. Otuz yaşıma geldiğim zaman ilk kitabımı sattım, bundan sonra ise yüzlercesi ilkini takip etti. Ayrıca yayınlanan kitaplarımın dışında, her yıl satmadığım ama bir gün yayınlanmasını umduğum bir çok hikaye yazarım. Bu şekilde hikaye yazarak alıştırma yapmayı seviyorum, çünkü tecrübe kazandırıyor.

Nurettin: Yazmaya ilk başladığınızda kendinize bir yazarı örnek aldınız mı veya halen alıyor musunuz? Eğer aldıysanız, bunun yazı yazmak için değerli bir yol olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa bu bizi örnek aldığımız yazarın bir kopyası mı yapıyor?

Mel Odom: Ben her zaman okuduğum yazarları incelerim. Mesela yaşlı pulp (bu kelimeye bir karşılık bulamadım, çünkü Türkçe’ye çevirmek istediğimde bir çok tarz birbirine giriyor) roman yazarlarından, yazılan bir hikayenin sonuca varana kadar nasıl canlı ve ilgi çekici tutulduğunu öğrendim. Sanırım bu benim romanlarım ile onlarınkilerin kesiştiği bir nokta. Mesela, Robert B. Parker ve Gregory Mcdonald’dan diyalog yazmayı, John D. McDonald’dan insanların ruh hallerini, Dean R. Koontz’dan ise tansiyon ve heyecan yaratmayı öğrendim diyebilirim. Her okuduğum yazardan birşeyler öğrendim ve inan şimdiye kadar çok fazla okudum. İyi yazmayı öğrenmenin en iyi yollarından biri başkaları ne yaptıysa onu yapmayı denemek olduğunu düşünüyorum. Bu biraz eski usta ile çömez öğrencisinin yazma çalışmalarına benziyor. En iyi başkalarından öğrenen kişinin, öğrendiği kişinin sanatını kapmaya çalışan kişi olduğuna inanıyorum. Ve bizler buna örnek düzinelerce yazara sahibiz. Yapmamız gereken şey bu yazarların kitaplarından birini almak ve ne yaptıklarına şöyle bir göz atmak kadar basit.

Nurettin: Peki fantezi edebiyatı ile nasıl tanıştınız?

Mel Odom: Yedinci sınıftayken bir şiir yarışmasında ikinci olmuştum. Ve ödül olarak “Hobbit”i aldım. Bundan önce ise Edgar Rice Burroughs, John Carter’ın “Mars” kitapları, Carson Napier’in “Venüs” kitapları, David Innes’in “Pellicudar” kitaplarını okudum. Bütün bu kitaplar yarı fantezi özelliği taşırlar.

Nurettin: Sadece fantezi ve bilim kurgu türünde mi kitap yazıyorsunuz? Yoksa realist tarzda da yazar mısınız?

Mel Odom: Ben herşeyden bir parça yazarım. Fantezi, bilim kurgu, polisiye (Nurettin: ama yine “şüphecilik” diye çevirmek lazım), korku ve bir çok seri kitaptan oluşan Buffy: Vampir Avcısı, Sabrina: Genç Cadı tarzında şeyler de yazıyorum. Ayrıca sinema filmlerinin romanlaştırılmış hallerini de yazıyorum. Mesela; Blade ve Van Diesel’in yeni filmi, XXX. Hem fantezi tarzında hem de realist tarzda yazmaktan hoşlanıyorum. Ama fantezi yazması biraz daha güç bir tür, çünkü yeni bir dünya yaratıyorsunuz. Fakat bence daha rahat ve özgür hissederek yazıyorsunuz. Bununla birlikte bir çok kişi fantezi hikayeleri ile birlikte, günümüz dünyasında geçen heyecanlı hikayeleri de seviyor. Ve ben bu kişilerden biriyim.

Nurettin: Şimdi soracağım soru benim şahsi görüşüm ve sanırım röportaj yapacağım her yazara bu soruyu soracağım. Soru şu; Birçok kişi fantezi ve bilim kurgu edebiyatını küçümsüyor. Genelde “Bunlar uydurma, gerçek değil!” veya “Sanki çocuk masalı gibi” diyorlar. Ve itiraf etmeliyim ne zaman bu şekilde sözler duysam çıldırıyorum. Çünkü her türlü yaratıcı yazı hayal dünyamızdan gelir ve oradan beslenir. Fantezi ve bilim kurgu ise bu hayal dünyasının çok daha geliştirilmiş halidir. Beslenen kaynak aynı ise bu ayrım ve küçümseme neden? Sizin bu konuda ki düşünceleriniz neler, hiç bu tarzda düşünen kişilerle tanıştınız mı?

Mel Odom: Bir çok kişi fantezi ve bilim kurgunun gerçekliği ve önemi üzerine tartışır. Ama ben tartışmıyorum. Ben bunların farklı iki türe ayrıldıklarına çünkü yayınevlerinin bu ayrım üzerine ısrar ettiğine, böyle yaparak da yayın pazarına gelen müşterilerin işlerini kolaylaştırdıklarını düşünüyorum. Birçok kitap satıcısı bu iki tarzı okumaz, hatta birini bile okumaz.

Bence şu günlerde fantezinin çok daha fazla okuyucu kitlesi var çünkü fantezi televizyona o kadar fazla yansımıyor. Televizyon ekranlarında bilim kurgu şovlarının miktarının artması ile kurguya olan ilgi biraz düştü gibi. Aynı şey polisiye ve araştırma-macera tarzındaki romanlara, bu tür programlar televizyonda çok fazla yayınlanmaya başladığında da oldu. Birçok insan bir hikayeyi sindirmek için kitap okumaktansa televizyon izlemeyi daha kolay buluyor. Ve bu şekilde işlerindeki veya günlük hayatlarındaki streslerini üzerlerinden daha rahat atıyorlar. Ama ben okumayı tercih ediyorum. Kendi hayal gücümün keşfinden, o kısacık anda hikayenin tamamının benim olmasından hoşlanıyorum. Televizyon bu şansı size tanımıyor.

Nurettin: Benim için önemli başka bir soru daha; Bence siz profesyonel yazarlar ve biz çaylak yazarların ortak bir yönü var. Yeni karakterler ve yeni hikayeler yaratırken hepimiz de hayat tecrübelerimizden ve hayal gücümüzden besleniyoruz. Siz bunun yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bence iyi bir yazar romanlar dışında felsefe ve psikoloji de okumalı. Ben bunların bir imgeyi yaratırken çok önemli silahlar olduğunu düşünüyorum. Sizin görüşleriniz neler?

Mel Odom: Ben bir yazar için en önemli olan şeyin önce kendi içine bakması olduğunu düşünüyorum. Kendi düşünce tarzının nasıl işlediğini gözlemlemeli ve anlamalı. Öncelikle bir yazar bu süreçte iyi bir fikir yakalar, bu iyi fikir ise; başkalarının neler yaptığını öğrenmektir. Bu şekilde daha ilgi çekici ve gerçekçi karakterler yapılandırabilir. Benim için karakterler hikayelerimin en önemli parçasıdır.

Felsefe ve psikoloji kendini anlayabilmen için iyi araçlardır. Fakat açıklanan temelleri sadece basitçe öğrenip, kendi üzerinde uygulamazsan, sen orada yazılanların ancak yarısını öğrenmişsin demektir. Eğitim istek olmadan hiçbir şeydir. Onu kullanmaya başladığın zaman, işlevini yerine getirir.

Hayat tecrübesi çok önemlidir. İnsanları anlamaya çalış, sadece dinleyip izleme, faaliyette bulun, kalk ve aklından geçmeyen şeyleri yap. Başarısız olacağından korkma veya olmak istediğini hemen olamayacağın için. Bunlar dünya hakkında daha fazla birşeyler öğrenmenin tek yolu.

Ve konu hayal gücüne ve hayal kurmaya geldi mi, bence bir çok kişi de bu özellikler fazlasıyla var. Bu biraz kendi hayal gücümüzü kendimizin ortaya çıkarmaya çalışmamızla ilgili.

Nurettin: Ben “Wizard of the Coast”un dünya pazarında en önemli fantezi kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bir çok fantezi yazarının hayali onların adı altında roman yazmaktır herhalde. Siz Wotc ile nasıl çalışmaya başladınız?

Mel Odom: En iyi arkadaşlarımdan biri olan; Brian Thomsen, beni oradaki dünyalardan birinde oyun oynamamız için çağırmıştı. Kendisi çevredeki en iyi editörlerden biridir. Mesela onsuz “Rover”ı yazmayı asla başaramazdım. Phil Athans, şimdiki editörüm de ısrarlı davetlerini sürdürmüştü.

Nurettin: Fakat ben bunu biraz rahatsız edici buluyorum. Çünkü siz bir karakter yaratıyorsunuz ve kitabınız basıldıktan sonra onlar Wotc’un mülkiyeti altına giriyorlar. Biliyorum, o dünyalar onların malı ve sizde o dünyaların içinde geçen eserler veriyorsunuz. Ama bu biraz başkasının hayal gücünü satın almaya benzemiyor mu?

Mel Odom: Belki onlar sahipleniyorlar ama o karakteri yaratan kişiden başkası o karakteri kullanamıyor. Bununla beraber, bir Wotc kitabını tamamlamak çok fazla ilgiyi üzerinize çekmeyi sağlar. Ve ne zaman bir yazar kendi yarattığı bir dünyada yeni bir kitap yazmak isterse, Wotc okuyucu isteğine bağlı olarak yeni kitaba şans vermek isteyebilir. Fakat bundan başka yapacağınız bir şey yoktur.

Nurettin: Diyelim ki; bizim Unutulmuş Diyarlar’da ve EjderhaMızrağı’nda çok parlak fikirlerimiz var. Düşüncelerimizi Wotc ile paylaşabilme şansımız var mı? Yani daha doğrusu fikirlerimizi ciddiye alırlar mı?

Mel Odom: Eğer Wotc için yazarsan, onların sahip oldukları bir genel oyun planı vardır, ve yazarlardan bu planın dışına çıkmadan yazmalarını isterler. Bununla beraber, kendi planları ile uyuşan yeni fikirlere her zaman açıktırlar.

Nurettin: Peki, hiç FRP oynadınız mı? Mesela biz Margaret Weis ve Elaine Cunnigham‘ın hiç oynamadığını biliyoruz. Bu gerçekten çok şaşırtıcı, hem o dünyalar hakkında yazıp, hem de o dünyaların içine girmemek… Eğer siz oynadıysanız karakteriniz neydi?

Mel Odom: Evet FRP oynadım, ve şimdi on üç yaşındaki oğlum Shiloh’a nasıl oynanacağını öğretiyorum. Biz bir çok oyunu beraber oynarız. Benim alışıldık karakterim korucudur. Fakat bazı zamanlar dövüşçü ile oynuyorum, ara sıra da hırsız. Çok nadiren bir büyü kullanıcısını oynarım. Daha çok vur-kır-parçala (hack&slash) adamıyım .

Nurettin: “Cormanthyr’in Kayıp Kütüphanesi” adlı romanınızı okudum ve yüzbaşı Cordyan ile Baylee’yi çok sevdim. İtiraf etmeliyim; kısa hikayelerimden birinde Cordyan’ı biraz kullandım. Sizin yarattığınız karakterleri, hikayelerinizi daha doğrusu hayal gücünüzü seven benim gibi daha bir çok kişi olmalı. Başkalarına örnek olmak değişik ve farklı bir duygu olmalı…

Mel Odom: Bir çok kişi o karakterleri sevdiğinden dolayı, onlar hakkında birşeyler yazdılar. Ayrıca bazı kişilerde benim romanlarda yarattığım ortamı ve olayları kullandılar. Bence bunlar göğüs kabartıcı sözler İnsanların sizin karakterlerinizi veya yarattığınız ortamı kullandıktan sonra bunları size iletmek isteyecek kadar yakın hissetmelerini duymaktan çok mutluyum. Teşekkür ederim. İYİ bir örnek olmayı sürdürdüğüm sürece örnek olmanın benim için hiçbir sakıncası yok.

Nurettin: Bizim yazarlık ile ciddi şekilde ilgilenen bir okuyucu kitlemiz var. Ve biz sizin gibi profesyonel yazarlarla röportaj yapmanın, onlara yeni fikirler ve değişik yazma teknikleri hakkında bilgi vereceğini düşündük. Sizin tecrübelerinizden kolayca faydalanabilirler. Bir çok kişinin bize sorduğu soru; “Yazmaya profesyonel bir başlangıç yapmak için ilk adımımızı nasıl atacağız?” Nasıl atacaklar?

Mel Odom: Stephen King’in “Yazmak üzerine” adlı kitabını okuyun. İlk olarak, bir yazarın yapması gereken; okumak, okumak, bol bol okumak, ve yine okumaktır. Kitaplar sizin işiniz hakkında bilgi kazanacağınız tek kaynaktır. Dersler almak veya başkalarını dinlemek bir nevi birinin size vazoyu topla nasıl kıracağını söylemesi gibidir. (Nurettin: Pitcher’s Fastball: Lunaparklar’da veya karnavallar’da oynanan, topla şişeleri veya vazoları kırmaya çalıştığınız oyun) Tekniği bilirsiniz, fakat topu alacağınız kutuya yanaşmadığınız ve atışınızı yapmadığınız sürece, gerçekten bilemezsiniz.

Sonra başladığınız herşeyi bitirmeyi öğrenin. Eğer bir yazar yazdığı hikayeyi yarım bırakarak başka bir hikayeye başlıyorsa, o yazar yaptığı işin asla tamamını öğrenemez. Genellikle bir hikayeyi bitirmek, bir yazıyı tamamlamak yazmanın en zor yanıdır. Bir hikayeniz tamamlandıktan sonra, bunu dışarı salın. Reddedilme korkusundan kurtulmanın tek yolu, birkaç kez reddedilmiş olmaktır. Reddedilmenin yarattığı engelleme duygusundan kurtulmanın yolu ise; eserinizin yayınlanmasını, oturup kendi kendinize üzülmekten çok daha fazla istediğinizin farkına varmanızdır. Ben yazarlara dersler veriyorum, fakat çabalarımın büyük bölümü, onları motive etmek için konsantre olmaya dayalı. Yazmaya motive, ve öğrenmeye istekli olmak bir yazarın en önemli araçlarıdır. Ayrıca, “yanlış”ı öğrenmek içinde isteğin olmalı. Eğer bir şey hakkında yanlışsan, bundan birşeyler öğrenirsin. Eğer herşeyi de basit şekilde “doğru” yaparsan, gerçekte çok az öğreniyorsun demektir. Çünkü keşfetmiyorsun, kendini geliştirmiyorsun, ve kendine ait gerçek sınırlarını öğrenmiyorsun demektir.

Nurettin: Wotc’un Türkçe’ye çevrilen ve halen çevrilmekte olan bir çok romanı var. Mesela “Drizzt serisi”, EjderhaMızrağı serisi ve bazı Ravenloft kitapları… Ve zannedersem Salvatore ve Greenwood yazabilmeyi sürdürdükleri sürece, onlar da çeviri yapmaya devam edecekler. Peki sizden haberler var mı? Sizin Türkçe’ye çevrilen eserlerinizi raflarda görebilecek miyiz?

Mel Odom: Çeviriler hakkında hiçbir fikrim yok. Hatta Wotc’dan kimlerin kitaplarının çevrildiğini bile bilmiyorum. Bununla beraber, eğer basılan kitaplar varsa lütfen beni haberdar edin. Kolleksiyonum için tutarı neyse severek öderim.

Nurettin: Son soru bay Odom. En son yazdığınız kitap “The Rover” hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Çünkü bu romanla, bu seneki “Amerikan Kütüphane Birliği’nin ALEX ödülünü” kazandınız.

Mel Odom: Rover hayat buldu çünkü, iyi arkadaşım ve aynı zamanda editör olan, Brian Thomsen, iyi bir yayıncı ile bunun üstesinden gelebileceğime inandı. Bu “Hobbit” ve “Yüzüklerin Efendisi” çizgisinde hoş bir roman. Kahramanımız, Wick, “Herşeyin bilindiği bilgelik kubbesi”nde üçüncü seviye bir kütüphanecidir. Kanla ıslatılmış denizden geçerken, Yondering rıhtımında cüce korsanlar tarafından kaçırılır. Ve yolculuğu Lord Kharrion’un yönettiği, iki yıl önce goblin istilasına uğramış, savaşın izlerini taşıyan topraklarda son bulur. Wick’in tek isteği evine geri dönebilmektir. Fakat daha deniz canavarları ile yüz yüze gelecektir. Bir ejderha, hırsızlar ve bunun gibi maceralar onu beklemektedir. Ben bunun gerçekten iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum, şimdiye kadar yazdıklarımın içinde en iyilerden.

Nurettin: Bize gösterdiğiniz sabır için teşekkür ederiz. İşinizde ve normal hayatınızda başarılı bir gelecek dilerim. Eserlerinizi Türk pazarındaki raflarda en kısa sürede görmek isteriz. Belki sizi de Türkiye’de, fantezi hayranları ile bir konuşma için veya en azından tatil bahanesiyle görebiliriz. Türk fantezi okurlarına söylemek istediğiniz son bir söz var mı?

Mel Odom: Gerçekten, bana ayırdığınız zaman ve gösterdiğiniz bütün ilgi için teşekkür ederim. Ve tabii Türkiye’ye gelmeyi isterim, o da ayrı bir konu. Seyahat etmeyi seviyorum. Benimle mail ile irtibat kurmak için rahat hissedin, mel@melodom.net

Okuduğunuz için teşekkürler

Fikirlerinizi paylaşmanız bizi çok sevindirir.
Yorum yazarak bizi daha iyi içerikler hazırlamak için destekleyebilirsiniz.

Düşüncelerini Paylaş



avatar

Nurettin TAN

Yazar henüz kişisel tanıtımını girmemiştir.

1 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

Son Yazılarımız

44. Sayı Spotify’da

44. Sayı Spotify'da